chapter 10

90 10 2
                                    

Üşüyordum

İçimde asla söndüremediğim koskoca bir alev varlığını sürdürüyordu. Varlığını sürdürdükçe etkisinin tam tersini gösteriyordu. Isıtmıyordu, üşütüyordu.

Onun yokluğunu hatırlatıyordu.

Dün gece yazdığı şeylerin altında kalbim ezilirken gözyaşları eşliğinde uykuma dalmıştım.

Unuttum, demişti. Sildim.

Yalan söylemişti.

Tüm doğruları bildiğim halde yalanları dinlemek, onlara tepki gösterememek gözlerimi her an dolmaya hazır tutarken sabah çekiştirilerek uyandırılmış ve zorla derse götürülmüştüm. Gözyaşlarım yüzünden birbirine yapışan kirpiklerimin arasından Gökçe'yi seçebildiğimde yumruk yaptığım ellerimle gözlerimi ovalamıştım. Sabahın erken saatlerine rağmen fazlasıyla büyüleyici gözüken Gökçe, odamı bastığında yataktan çıkmayı istememiştim ancak eğer bugün de derse gelmeseydim devamsızlıklarım yüzünden ders tekrarı almak zorunda kalacaktım ve Gökçe bunu bildiği için odamı basmaya ve beni apar topar okula sürüklemeye karar vermişti.

Ders arasında kendimi koridorun sonundaki o kocaman pencerenin önüne attığımda Gökçe ile beraber pencerenin önündeki geniş mermerin üzerine oturmuş ve dışarıya bakınmaya başlamıştık. Pencere tam olarak fakülte binasının önüne bakıyordu ve ders arasında sigara içmeye kaçan öğrencilerin hepsini görebilmenizi sağlıyordu.

Bakışlarımı öğrencilerden çok gökyüzünde dolaştırdığımda bunu onu görmemek için yapıyordum.

Gökçe "Sana tekrardan 'O aptal yüzünden hayatını mahvetme' başlıklı konuşmamı yapmayacağım." diyerek tüm dikkatimi onun üzerine toplamamı sağladığında dizlerimi kendime çektim ve çenemi dizlerime yasladım. Dudaklarımda silik bir tebessüm oluştuğunda "Teşekkür ederim Gökçe." diye mırıldandım. "Benden vazgeçmediğin için."

"Balın o nasıl söz ya?" dedi Gökçe oturduğu yerden kalkarken. " O ne demek?"

"Öyle." diye mırıldandım ancak Gökçe'nin sorusunun cevabını ben de bilemiyordum. Düşünme eylemini kendi iyiliğim adına bırakalı çok olmuştu ve kelimeler öylece dudaklarımın arasından kayıp gidiyordu.

"Ben teşekkür ederim." dedi Gökçe gülümserken ve elimi elinin içine aldı. "Ben teşekkür ederim sana Balın. İstemeseydin sana hiçbir şey yaptıramazdım."

"Ayrıca," diyerek konuşmasına devam ettiğinde Gökçe "Bu dersten kalsaydın hiç iyi olmazdı çünkü seneye bensiz bir derse girmiş olurdun." dedi. "Ve başkalarıyla arkadaş olurdun." dediğinde kıkırdamaya başladım. "Ben kıskanç bir arkadaşım Balın. Buna göz yumamazdım."

Kıkırdamaya devam ettiğimde o da benimle güldü. Başını koridorun sonundaki saate çevirdiğinde "Bize kahve alıp geleyim mi?" diye sordu. "Ama sen gelme. Güzelim yerimizi kaptırmayalım."

"Olur." dedim başımı hafifçe sallarken. "Hatta çok iyi olur."

Gökçe onu onaylamam ile uzaklaştığında cam kenarında tek başıma kalmıştım. Dizlerimin üzerine yasladığım başımı yan tarafıma çevirdiğimde karşıma oturan beden ile bakışlarımı karşıma yönelttim ancak yöneltmemiş olmayı dilerdim.

Siyahlar içindeki bedeni ile karşımda duruyordu. Sakallarını kesmemişti ve yüzünde garip bir sırıtışla bakışlarını benim üzerime sabitlemişti. "Balım." diyerek gülümsemeye devam ettiğinde göz devirmeden duramamıştım.

"İsmim Balın."

"Balım olmayı istemez miydin?"

"Mete siktir git şuradan." dedim dişlerimin arasından sinirle ancak bunun onun gitmesinde hiçbir etkisi olmamış, sadece onun kahkaha atmasını sağlamıştı.

"Yapma böyle Balın," dedi elini kalbine götürdüğünde. "Alınıyorum ama bak."

"Sen yapma." dedim ancak onunla bir saniye bile konuşmak istemiyordum. "Bu kadar rezil biri olma Mete."

Eli bir anda yüzüme yaklaştığında kafamı hızla geriye çektim ve bu da arkamdaki duvara başımı vurmama sebep oldu. "Ne yapıyorsun sen?"

Mete az önceki gülümseyen halinden çok başka bir yüz ifadesiyle "Saçın," dedi ve eliyle saçımı gösterdi. Ellerim açık kumral saçlarıma yükselip önümdeki tutamları kulaklarımın arkasına itelediğinde "Sen busun işte bende." dedim. "Busun Mete. Etkin bu. Zarar sadece."

Gözlerim yine her şeyden bağımsız dolmaya başladığında "Rahat bırak beni." dedim.

"Benim olacaksın," dedi oturduğu yerden kalktığında  ve yanıma doğru ilerledi ancak bu sefer kıpırdamadım. Önümde dikilip koridorla olan bağlantımı kestiğinde "Her şeyin sonunda," dedi. Bu sefer sesini biraz daha alçaltmıştı. "Sen ve ben olacağız Balım."

Nefret dolu bakışlarımı ona yönelttiğimde "Rüyanda bile," dedim dişlerimin arasından "göremezsin."

Bir şey demeden önümden çekilip merdivenlere yöneldiğinde gözyaşlarımı yok etmek adına gözlerimi birkaç saniye tavana diktim ve bakışlarımı merdivenlere çevirdim. Böylece uzakta duran O'nu görebilmiştim.

Kahverengi tutamları dağınıktı. Üzerine giydiği siyah kazak büyük cüssesine rağmen bol duruyordu. Altına giydiği kot pantolonu da kazağı gibi boldu. Sıktığı çenesi sayesinde keskin yüz hatları aradaki mesafeye rağmen daha da keskin duruyordu. Derin kahveleri yine beni içlerine çekiyor, en diplerinde beni boğuyordu.

Emrin, koridorun diğer köşesinde en başından beri beni ve Mete'yi izliyordu.

ocean eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin