chapter 19

82 9 1
                                    

"İnsanlara verdiğin her şeyi geri alamazsın bazen." demişti abim, en sevdiğim oyuncağımı arkadaşımla paylaşıp ondan geri alamadığımda. "Bazen alsan da verdiğin gibi olmayabilir. Kırılabilir, eksilebilir." O zamanlar küçüktüm ve anlayamamıştım. "Geri aldığında sadece onarmaya çabalayabilirsin."

Onarabilir miyim?

O zamanlar mevzu sadece bir oyuncak belki bir kitaptı. Abim bir şeyi atlamıştı.

Verilen sevgi ve değer, geri alınmazdı. Ne kırık, ne eksik.

Profilinin üzerindeki o renkli simgenin asla sönmemesini dilerdim. O fotoğrafı görmemeyi ve ona yazmış olmamayı. Ondan öyle bir yanıt almış olmamayı.

Kabuslarımın gerçek olmamasını dilerdim.

Hayat bir kez daha dileklerin bir işe yaramadığını bana yaşatarak öğretmeye çalıştığında odamda bir başıma oturuyordum. Hayat, sanki "Bundan sonra hep böyle olacak." der gibi bu gerçekle beni yalnız olduğum an yüzleştirmişti.

Beni engellediğinde ve artık kalan tek bağımızı da kopardığında gözyaşlarımı tutamamıştım. Artık tek suçlunun ben olduğumdan fazlasıyla emindim.

Benim yerime birini koyabilmişti. Benim yerim yoktu ki.

Sabah sarsılarak uyandığımda gözlerimi açmak fazlasıyla zordu. Gözyaşlarımın ıslattığı yüzüme saçlarım yapışmıştı.

Gökçe'nin telaşlı sesi kulağıma ulaştığında ilk başta her şey boğuktu. İnce parmakları yüzümde dolaşıp yapışmış olan saçlarımı yüzümden ayırdığında "Ne yaptın kendine Balın?" diye mırıldanmıştı. "Niye böyle yapıyorsun?"

Gözlerimi tamamen araladığımda Gökçe'nin endişeli bakan gözleri gözlerime kenetlenmişti. Daha yeni açılan gözlerim yeni yaşlarla dolmaya başladığında çatallanan sesimle "Gördün mü?" diye sormuştum. Bakışları suratımda bir süre dolaştığında başını onaylar şekilde sallamıştı.

Ellerim yüzüme çıkıp yeni akan yaşları sildiğinde sesli bir şekilde oflamıştım. "Gerçek." diye mırıldanmıştım sonrasında da. "Neden gerçek Gökçe? Neden böyle oldu?"

"Balın." diye mırıldanarak beni kendine doğru çektiğinde oturur pozisyona geçmiştim ve Gökçe de kollarını boynuma dolamıştı. "Artık cevap aramak yok." demişti saçlarımı okşarken. "O, aslında iyi bir şey yaptı. Savaşınızı bitirdi Balın. Özgürsün."

"Özgür olmak istemiyorum ki."

Aldığım nefes ciğerlerime batarken kalbim her saniye başka bir yerinden kırılıyor, kırıkları yine kendi parçalarına batıyordu. "Öyle deme Balın." diyerek bedenlerimi birbirinden ayırdığında Gökçe, elimi tuttu. "Bu çocuk senin hayatından çıkalı çok oldu. Şimdi tamamen olmayacak ve sen zaten buna alıştın."

"Alışamadım."

"Alıştın Balın."

"Alışamadım." diyerek başımı iki yana salladığımda "Her şey benim yüzümden." diye de eklemiştim. Hıçkırıklarımın arasına cümlelerimi sıkıştırırken Gökçe endişeli bakışlarla yüzüme bakmaya devam ediyordu. "Mete'nin bu kadar hayatıma girmesine izin vermemeliydim. Onun kötü hissetmesine neden olmamalıydım. Belki de ona olan sevgimi daha çok hissettirmeliydim."

"Balın!" diyerek sesini yükselttiğinde Gökçe "Bir kendine gelir misin ya?" diye eklemişti. "Sen ne dediğinin farkında mısın? Saçmalıyorsun şu an sadece." Bir elini hızla saçlarının arasından geçirip yüzüne düşen saçları geri ittirdiğinde "Tacizcini kendinden uzakta tutamaman senin suçun mu? Sen mi istedin o çocuğun psikopat gibi sana takmasını?"

Sesli bir nefes verdiğinde "Daha ne kadar sevgi verecektin de daha iyi hissetmesini sağlayacaktın? Burada tek suçlu var Balın. O tamam mı? Emrin suçlu. Dünyanın en korkak adamı. Özgüvensiz. Tek suçlu o Balın. Seni yalnız bıraktı. Tacizcine karşı bile seni koruyamadı. Aylardır arkasından ağladığında, defalarca başına bir şeyler geldiğinde o aptal çocuk koluna başka bir kızı taktı ve o kızlar onun dengiydi Balın, sen değildin. Fazlaydın ona anlıyor musun? Kaldıramadı."

Gökçe'ye verecek bir cevap bulamadığımda gözüm kenarda duran telefonuma kaydı. Tek arkadaşımın söylediği doğrular artık asla kaçamayacağım o gerçeğimdi.

"Gökçe." diyerek mırıldandığımda arkadaşımdan sakladığım son gerçeği de söyleyip bu acıya veda etmeye karar verdim.

"Ben onunla konuşuyordum."

ocean eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin