Zümra'nın Vedası

271 97 54
                                    


Akşam yemeği saati gelmişti. Kapı çaldı ve annem 000ir telaş kapıya koşturdu. "OĞLUM" diye hasretle bağıran kadın, Mavi'nin abisini yani abimi kucaklayıp kokladı. Anne olmanın yaşı sınırı yoktu. Ne garip bir şeydi kadının koca adamı oğlum diye kucaklaması. Ama şimdi benim de böyle bir geleceğimin olması ihtimali vardı ve bu beni gülümsetiyordu.

"Babam!" dedi kapıdan içeri giren Mete Bey. Sonra beni gördü Mete denilen ve abim olması gereken kişi. Gülerek yüzüme baktı ve kollarını açtı, öylece durmuş bakıyordum. Bir şey mi yapmamı bekliyordu acaba?

"Ah, hafıza gitti tabii." dedi ve bana doğru yürüyüp beni göğsüne bastırdı. Abi dediğin tecavüz ederdi benim hayatımda, çocuğumu aldırırdı, tokat basardı yüzüme. Ama bu abi hasretle sarılan cinstendi. Abilik duygusunu da tatmak varmış nasibimde. Gerçek bir abi tanımak varmış. 

"Sen bizimlesin ya, ölmedin ya çok şükür. Yeniden yazarız tüm hikayeleri." dedi şükürler içinde. Sonra annemin kurduğu sofraya bakıp bana döndü.

"Yine çatlayasıya kadar yedirilmek bekliyor beni sevgili kardeşim, bak mesela buradaki görevin annem beni boğmaya kalkarsa su koymak." dedi kahkaha eşliğinde.

Annem gözlerini devirerek baktı oğluna.

"Öyle deme, bu sefer kardeşin de yardım etti yemeklere, hazırlığa."

"O zaman kapıda niye ambulans yok?" dedi abim muzip ifadesiyle.

"Çünkü artık ben acil müdahalede bulunabiliyorum." dedim göğsümü gere gere.

"Ben neciyim burada acaba?" dedi babam doktor olduğunu hatırlatarak, en azından bana, diğerlerinin unuttuğunu hiç sanmıyorum.

"Ama kızın hep böyle zeka küpüydü, altı yaşında tutturdu okula başlayacağım diye, üstüne okuma yazma biliyor diye bir sınıf atlattılar. İki sene önden başladı daha, bütün zeka genlerini ona vermişsiniz, bana gelince börek, tatlı.." dedi abim. Çok sempatik biriydi. Ama Mavi hakkında söylenenler beni oldukça germişti. Herkesin beklentisinin  çok yüksek olduğu biriydi Mavi. Bense basit bir Zümra bile olamamıştım kendi hayatımda. Bu beklentilerin yükünün altında ezildiğimi hissederken, abim başka şakalar yaparak hepimizi güldürmeyi başardı.

Akşam harika bir yemek yedik. Eğlenceli sohbetler eşliğinde uzun uzun anılarımızı anlattılar bana. Abimle çocukluk anılarım da güzelmiş. Mavi gerçekten bir prenses olarak doğup yaşamış. Ömrünün bu kadar erken son bulması üzücü olmuş. Zümra ise çok bile yaşamıştı yaşadıkları kıyaslanırsa. Ölmesi gereken beden ile yaşaması gereken beden apaçık ortadaydı ama ben Zümra'nın duygularından sıyrılıp bir türlü Mavi olamıyordum anlaşılan. Mavi çıtayı bu kadar yükseltmiş bir birey olmasaydı işim daha kolay olur muydu ki acaba? Mavi için basit gelen şeyler için ben gece gündüz uykusuz kalıp çalışmak zorundaydım. Bunu anlamıştım. Neyse ki ilk sınavlardan alnımın akıyla geçebilmiştim.

Gece saat on iki gibi yatağıma uzandım. Tuna en az beş kere aramıştı, oradayım, şuradayım, buradayım demek için. En sonunda o da annesinin evine vardığını söyleyince rahat bir uyku uyudum.

Sabahleyin odanın kapısı çalındı. "Girebilir miyim?" dedi abim. "Gel abi." dedim merakla.

"Biz babamla hastaneye gidiyoruz, kan bağışı yaparım ben öyle periyodik olarak, annemin de tahlilleri varmış. Yeterince hastane göreceksin diye seni uyandırmadık, ister misin gelmek, yine de sorayım?" dedi gülerek.

"Yok abi, sınavlar çok yordu bu günü uyuyarak geçirirsem kendime gelirim herhalde." dedim ama sonra telefonumda yazan "Günaydın sevgilim." mesajı gözüme ilişti. Sırıtışıma engel olamadım.

TILSIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin