Alya

268 96 58
                                    


Arslan ölmüştü demek ki, bir kış günü Konya'nın bir ilçesindeki bağ evine sığındığım tecavüzcüm. Beni satan adam, beni her gün öldüren adam artık ölmüştü ve polisler beni arıyordu her yerde katil zanlısı olarak. Aklıma niye daha önce gelmedi ki? Gücüm yetmediğinden olsa gerek, on üç yaşımda haftalarca yaralarım ve ateşlenmem yüzünden yataktan kalkamamış olduğumdan kendime gelip iyileştiğimde ne fiziğimi ne ruhumu toplama imkanı bulamamıştım daha. Hala sürüyordu sızısı o günlerin, bitmiyordu çünkü kabus, on beş sene boyunca her gün farklı bedenlerde aynı zihniyet sömürüyordu benim bedenimi. 

Tuna ise telefonuyla Zümra'nın en son bildiği numarasını arayıp duruyordu, ulaşıp yardım eder miyiz diye. Ah be aslanım, kaç kere değişti o hat bir bilsen, ama sen gittikten sonra bir sene hiç değişmemişti, olur da ararsın diye. Arslan'ın katili olamadığım için bile üzgündüm. 

"Bak ne diyeceğim bütün kadınları göz altına almışlar ya, bir iki güne salarlar onları, yok mudur bu Dilruba'nın yakın arkadaşı Onlara soralım yerini illa bilen vardır." dedim Tuna'yı sakinleştirmek adına, ama aynı zamanda Alya'yı kollamak istiyordum bir yandan. O da benim gibi Arslan'ın eline düşmüştü. Benden farklı olarak Arslan'ın uzaktan bir akrabasının kızıydı. Babası traktörün altında kalınca, Arslan, ben bu kızı İstanbul'da okumaya götürüyorum, buralarda babasız rezil olur deyip sekiz yaşında alıkoymuştu. Daha dünyaya gözlerini açmamış bir tomurcukken Arslan'ın elinde sermaye olmuştu. Arslan'ın da dediği gibi kapısına kadar giden bir ben vardım. Diğerlerini Arslan avlamıştı. Teker teker. Alya babasının öldüğünü bile bilmeden büyümüştü, bir gün on beş yaşındayken, öğrenciymiş, lisede okuyormuş gibi gideceksin köye, annene de böyle söyleyeceksin yoksa seni de ananı da öldürürüm diye kızı bayramda köyüne götürmüştü. O zaman öğrenmişti aslında babasının öldüğünü Alya. Anası on arasa birinde ulaştığı kızına Arslan uyuyor, okulda, arkadaşıyla sinemaya gittiler gibi yalanlar uydurduğu için ve konuşurlarsa da başında nöbet tuttuğu için on yedi yaşına kadar annesine bir şey anlatma şansı olmamıştı. O zaman da anası ölmüştü kanserden. Haberini iki ay sonra almıştı. Bizim oralarda güzel bir hayat hikayesi bulunmazdı ki zaten, kimse de kapıyı çalıp ben bu işlere bulaşmak istiyorum demezdi. 

İki gün boyunca bu konuyu konuşmayı bıraktı Tuna benimle, birlikte planladığımız gibi Adalara da gittik, Esma Teyze de bizimle geldi hatta. Sonraki gün Kadıköy sokaklarını gezmek üzere karşıya geçtik. El ele yürüdük, kışın yüzünü bir gösterip bir baharın gülümsediği gel gitli havalarda sokaklarda çocuklar gibi eğlendik. Vaktimiz dolmadan, birbirimizden ayrıldığımızda azar işitmeden, dayak yemeden, başkalarına satılmadan, para ödemeden. Sokaklarda dolaşan hiç bir sevgili bunu elde etmenin ne kadar zor olduğunu bilmiyordu. Eskiden ben neden o hayata sahip değilim diye yakınırdım ya, şimdi bedeli ödenmiş bir hayatı yaşıyordum. Benden çok kimse hak edemezdi bunu.

"Göz altına alınanları salmışlar bak sosyal medya yazmış. "dedim Kadıköy'den dönerken. "Evini biliyor musun bu insanların?" dedim. Tuna bu soru karşısında kızarmıştı.

"Bir apartta kalıyorlar, bir kaç kere evine bırakmıştım." dedi yüzyıllar öncesine ait bir tarihi hikayeye anlatır gibi donuk bir ses tonuyla.

Nihayet kaldığımız apartın önüne gelmiştik, bizim katın ışığı yanıyordu. Alya sudan çıkmış balık gibidir şimdi, Arslan da yok. Az daha erken davranıp koşuyordum, sonra duraksadım ve Tuna'nın beni yönlendirmesini bekledim. Kata çıktık, kapıyı çaldık. İçeriden çok tedirgin bir "Kimsiniz?" sesi geldi. Çok şükür ki Alya'ya aitti ses.

"Benim Tuna. Zümra'nın arkadaşı." dediği anda kapı açıldı. Kız şaşkın bir şekilde bir Tuna'ya bir bana baktı.

"Zümra'dan haber mi getirdin yoksa?" dedi umut dolu gözlerle. 

TILSIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin