'Düşünsenize, evinizin çatısı yok. Evinizin duvarı yok. Eviniz yok... Her gün üşüyorsunuz. Her gün üstünüze yağmur, kar yağıyor. Güneş yakıyor sizi. Sığınağınızı kaybetmişsiniz. Size sormadan çocukluğunuzu çalmışlar. Düşünsenize, evsiz kalmışsınız...'
Okuduğum satırlardan kafamı kaldırıp yaşlı gözlerimle pencereye baktım. Gökyüzündeki bulutlardan ne farkım vardı benim şimdi. Onlar gibi karanlık, onlar gibi soğuk ve onlar gibi gözü yaşlı. Kafa dağıtmak için rastgele seçtiğim bir kitap, içime işliyordu. Yüreğimin tam da kanayan yerini kızdırılmış bir hançerle dağlıyordu.
Ne kadar da beni anlatmış yazar. Evsiz, annesiz, babasız...
Anne-baba demek, bir çocuk için ev demek. Sığınak demek. Eğer bir çocuğun annesi yoksa yuvası yoktur, bir çocuğun babası yoksa çocukluğu yoktur. Seni koruyan biri yoksa hayatında kendin yapmak zorundasın. Kimseye naz edemezsin. Bir yuvan yoksa eğer kendini dünyanın hiç bir yerine ait hissedemezsin. İşte bu yüzden bu satırlar benim. Evsiz ve kimsesiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mecrûh
ChickLit"Niye gitmeme izin vermiyorsun? Neden beni sana, kendini de bana mahkum ediyorsun? Bırak gideyim ne olursun?" Önünde diz çökmüş bir vaziyette yalvarıyordum artık. Belki bu, onunla adam akıllı ilk konuşmamızdı ve ben bitmiş bir haldeydim. Şu an kalk...