Bölüm 22

55 6 20
                                    

" Siz dörtlü bir bakar mısınız?"

Müdürün sesi kulaklarımda yankılanırken adımlarımı durdurup olduğum yerde kalakaldım. Herkes benim gibi yerinde duruyordu. Tam olarak ne için çağırdığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kimsenin fikri yoktu. Gözlerimi önce Asi'ye sonra Yiğit'e en son Ali'ye çevirdim. Hepsi müdürün olduğu tarafa bakıyorlardı. Benimde gözlerim o an müdürü buldu.

Sevgili müdürcüğümüz kibar bir şekilde "Odama gelir misiniz?" deyip cevap beklemeden odasına doğru ilerledi. Biz de İstiklal marşından kaçıp yakalanan çocuklar gibi mahcup bir şekilde müdürü takip ettik. Odaya girdiğimizde güvenlikçi abi önce müdüre sonra bizlere baş selamı vererek odadan çıktı. Müdür bey sessizce masasına vardığında dönen sandalyesini çekip oturdu. Hepimiz ağzından çıkacak cümleyi bekliyorduk. Geçen gece olan olaydaki kişilerin Asi ile Yiğit olduğunu bilmesi imkansızdı. Çünkü tüm kamera kayıtlarına bakmıştım. Gölgelerinden başka hiçbir şey görünmüyordu. Buna emindim. Ama bizi neden çağırmıştı? İşte bunu bir türlü anlamlandıramıyordum.

"Ali oğlum, matematik olimpiyatlarındaki başarından dolayı senin adına okula para yatırılmış. Fakat sizin bu dönemki okul paranız peşin olarak verilmişti. O yüzden o para bir kaç gün içinde sana verilecek. Şu kağıda IBAN yaz lütfen. Banka hesabın yoksa da yazılı bir şekilde ifade et ve imzala, bizde elden nakit teslim edelim sana. Ayrıca önümüzdeki günlerde basketbol maçınız var, şimdiden başarılar diliyorum." dedi bir solukta ve tekrar nefes alıp ekledi.

"Okulumuzu her sene olduğu gibi bu sene de iyi temsil edeceğinizden şüphem yok."

Son cümlesinden sonra göz temasının içine Yiğit'i de katmıştı. Ne kadar da kibar konuşmuştu, çok masum duruyordu... Gerçekten göründüğü kadar masum muydu bilmiyorum. Asi ile Yiğit'in şahit oldukları çok da masum gözükmüyordu çünkü.

Ali eğilip müdürün uzattığı kağıda bir şeyler yazarken ben duyduklarıma şaşırmakla meşguldüm. Vay be Ali'ye bak sen. Bilmediğim daha neleri var acaba? Olimpiyatlarda para ödülü almış! Mevzu para değil tabiki, çocuk zeki!

Düşüncelerimin beni ele geçirmesini engelleyen şey müdürcüğümüzün açık mavi, kenafir gözleri olmuştu. Az önceki sözleri, odaya girdiğimizden beri tuttuğum nefesimi vermeme vesile olmuşsa da hala neden bizi de çağırdığını bilmiyordum ve bu beni geriyordu.

" Asi ve İdil. Sizin de okul kayıtlarında eksik bilgileriniz var, onları doldurmanız için çağırdım. Şu masanın üstünde kağıtlar..."

İşte şimdi derin bir nefes alıp verebilirdim. Verebilirdik. Rahatlamış bir şekilde müdürün işaret ettiği masaya yanaştık Asi ile. Kağıt üzerindeki boşluklar 'anne bilgileri' kısmıydı. Gözlerim dolu dolu Asi'ye çevirdim hemen kafamı. Oda bana bakıyordu. Birbirimize baktık uzun uzun. Yada bize uzun gelmişti bilmiyorum. Müdürün eksik dediği yerin sadece kağıt üzerinde olmasını çok isterdim. Bu kağıdı yalan yanlış doldurmamızı istiyordu sanırım. Kabul edip böyle bir şey yapsak bile hayatımızdaki boşluk asla dolmayacaktı.
Annem asla gelmeyecek, bizim hayatımız  hep yarım kalacaktı.

Asi kalemi eline almadan önce müdüre dönüp "Eksik derken hocam, bizim annemizin olmayışının bilgisi size verilmiyor mu?" diye sordu. Asi 'nin müdüre karşı bu kadar sert oluşunun nedeni bu durum mu yoksa bilmediğim başka bir şey mi var acaba diye sorgulamadan edemedim. Kendi içimdeki saniyelik sorgu sual sonuçlanamayınca müdürün ne cevap vereceğine odaklandım.

"Kızım siz üvey annenizin bilgisini girin işte, maksat müfettiş geldiğinde boş kalmış gibi görünmesin."

Umursamazca sarf ettiği sözlerden hemen sonra bilgisayarına dönüp başka şeylere odaklanmıştı. Az önce kibar kibar konuşan tatlı dilli müdürcük dişlerini çıkartmış, zehir saçmaya başlamıştı işte. Gerçek yüzünü ortaya çıkartıyordu.

MecrûhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin