1.6: neden bu hale geldik?

319 49 154
                                    

"bebeğim, uyan hadi."

jisung sevgilisini uyandırmaya çalıştığında minho gözlerini kırpıştırdı. kedi gözleri acıyordu ve şişmişti. ağlamaktan olduğu aşikar ama jisung'un anladığı da söylenemez.

"efendim jis?"

bir haftada olan değişikliklerden biri de buydu, artık ji demiyordu ona. belki çok büyük bi' farklılık gibi görünmese de minho için çok şey ifade ediyordu.

"bugün evde olmayacağım, iki gün sonra geleceğim."

"ne!?"

acıyan gözlerini birden büyüttüğünde daha çok acımıştı ama belli etmemeye çalıştı.

"ufak bi' etkinlik var güzelim, onun için gideceğim."

"gitme, lütfen."

şu etkinliklerden kesinlikle nefret ediyordu. çünkü jisung hem evde olmuyordu hem de meşgul olduğu için arasa bile çok nadir konuşuyorlardı.

"zorunluyum, biliyorsun."

anında gözleri doldu küçük melezin, dudaklarını büzdü ve dudaklari titremeye başladı. istemiyordu, gitsin istemiyordu. yanında olmasına ihtiyacı vardı.

"lütfen.."

"bak güzel kedicik, gerçekten gitmek zorundayım, biliyorsun hem bunu."

gözünden bi' damla yaş aktı, kesinlikle daha kötü olacağını biliyordu. şu bir hafta kötüydü onun için, jisung'a trip atmasına rağmen -ki abartılı bile değildi- jisung fazla çalışmaktan onunla ilgilenmemişti, telefonuna gelen mesajlar da cabasıydı.

"minho ağlamana gerek yok, sadece iki gün."

"ama çok çalışıyorsun zaten, benimle doğru düzgün bile ilgilenmiyorsun şimdi de iki günlüğüne evde olmayacağını söylüyorsun. geldiğinde yine çalışacaksın, biliyorum."

jisung sıkıntılı bir nefes verdi, zorunluydu yine de sevgilisi ikna olmuyordu.

"ama işim bu-"

"ben küçükken bu kadar çalışmıyordun ki! yine benimle ilgileniyordun ve uyuyordun bir şekilde."

isyan etti küçük melez, ki haklıydı.

"minho, bunun zorunlu olduğunu biliyorsun. işim bu ve çalışıyorum. sana vakit ayırmaya da çalışıyorum ama sen şımarıklık yapıyorsun. ağlamana gerek yok, isyan etmene hiç gerek yok."

oflayarak yatağın yanından ayrıldı ve odadan çıktı. minho hemen ayağa kalktı ve peşinden gitti. odaya giremeden jisung elinde çantasıyla dış kapıya ilerledi.

"çocuklar gelecek senin için düzenli olarak, bi' ihtiyacın olursa onlara söylersin."

"jisung, özür-"

"dileme minho, haklısın."

dediklerinin aksini söylüyordu ama ses tonu.

"dikkat et kendine, geleceğim iki gün sonra. tamam mı?"

"ji.."

jisung sadece onaylamazca başını salladı ve çıktı evden. minho yere çöktü, baktı sadece. sessizce göz yaşlarını döktü.

neden bu hale gelmişlerdi? suç kimdeydi?

işi olduğunu bilip bu kadar çalışmasını garipseyen ve isyan eden minho mu?

yoksa gerçekten minho'nun dediği gibi artık ona eskisi gibi ilgi vermeyen jisung mu?

çok düşündü minho, ama bulamadı. zeki bir kedi-insan meleziydi o, jisung hep öyle derdi ama şimdi aptallaşmış gibi hissediyordu.

yavaşça ayağı kalktı ve sarsak adımlarıyla jisung'un odasına gitti. yatağına kıvrıldı, kuyruğunu kendine sarıp gözlerini kapattı, dinlenmek istiyordu.

[...]

ertesi gün sabah telefonuna gelen bildirim sesiyle dikeldi ve gözlerini ovaladı açabilmek adına. yine acıyorlardı tabii ki.

jisung olması için dua ederken yine aynı yabancı numarayı gördüğünde küfretti, ne saçmalayacağını düşündü.

bir haftadır durmadan rahatsız ediyordu, içerik hep aynıydı.

jisung seni sevmiyor, onu haketmiyorsun, eninde sonunda benim olacak, sadece sürtüğün tekisin...

engellemeye uğraşmamıştı bile.

saate baktı, beşe geliyordu. oflayarak sohbete girdi.

bilinmeyen numara × minho

(fotoğraf)
iki elin tutuşmuş ama yatağın üzerinde olduğunu düşünün, istediğim fotoğrafı bulamadım
bil bakalım kim benimle?
biricik "sevgilin" han jisung

bu kadın beni aptal falan mı sanıyor?/
o fotoğrafı görüp inanacağımı falan mı sanıyorsun?
eğer öyleyse emin ol acınasısın

peki tatlım madem öyle
(fotoğraf)
jisung'un uyuduğu bir fotoğraf olarak düşünün, yine fotoğraf bulamadım tabii ki
kabullenmiyorsun kedicik ama gerçekler

siktir/
hayır gwrçwk olsmaz/
öyleyse iyi eğlenceler size
görüldü

elindeki telefonu titreyen elleriyle komidine geri bıraktı, inanmak istemiyordu. olmamalıydı, jisung'a güveniyordu.

fotoğraflar?

"hayır, hayır!"

başını ellerinin arasına alarak saçlarını çekiştirmeye başladı, hıçkırarak ağlıyordu bir yandan.

"neden, neden? güvenmiştim ona! sevmiştim!"

ellerini yumruk haline getirerek yatağına vurdu sertçe, neden böyle olmuştu? ona güveniyordu, her şekilde, her zaman. çok da sevmişti, bağlıydı ona. jisung'tan başka kimsesi yoktu.

"neden yaptı? neden bu hale geldik?"

demek ki o kadın haklıydı, jisung onu sevmemişti, kullanmıştı. kızgınlığını beklemişti. minho jisung'u hak etmiyordu.

bir yanı hala inanmıyordu, yapmamıştır diyordu.

"neden ki?"

fısıldadı güçsüzce, enerjisi kalmamıştı, enerjik ve hareketli olan minho'nun enerjisi kalmamıştı.

hak etmediğini düşünüyordu, bir şey yapmamıştı ki o. masum, kimsesiz, ta iki yaşındayken jisung'un ailesinin zoruyla sahiplendiği melezdi. kimseye bir zararı yoktu.

gözleri daha çok acımaya başladığında ellerini gözlerine bastırdı, normalde olsa jisung soğuk suyla yüzünü yıkardı ya da buz tutardı hafifçe geçmesi için.

ama bu yıkıntının sebebi jisung'tu, bunları yapmazdı, yapamazdı.

yine kötü yazdım ve saçmaladım tabii ki, kusura bakmayın lütfen.

çok sövmeyin bana, hepsi diğer bölümlerde açıklanır elbet.

çook seviyorum sizi
mutlu kalın çünkü size yakışıyor ♡♡

güzel kedicik | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin