2.2: smoke kiss

210 31 247
                                    

jisung's pov

annemlerin evinin bahçesini görmemle gülümsedim ve hızlıca oraya, arabamın yanına ilerledim. içeriye girme gibi bir niyetim yoktu. hem abime hem de annem ve babama oldukça kızgındım, kavga etmek istemiyordum zaten.

"jisung!"

tam arabama binecekken annemin sesini duymamla tekrar arabayı kilitledim ve ona baktım.

"efendim?" duygu barındırmayan sesimle cevap verdiğimde uzunca bana baktı. "eve gelsen? konuşalım." güldüm ve başımı salladım. "olmaz, minho evde tek. gitmem lazım, başka zamana artık."

"lütfen, jisung abartmıyor musun? tamam abin ağır konuştu ama bir nevi de haklıydı. minho ciddi anlamda little space gibi davranıyor."

"haklı falan değildi anne, bunun için minho'yu azarlayamaz. tamam davranışları çocukca olabilir ama bu onun kişiliği, birini kişiliği için yargılayamayız. hem ben minho'yu bu haliyle seviyorum, onu ne ilgilendirir?"

bir şey söylemedi, bu daha çok sinirlendirdi beni. "dün de aynı şeyi yaptınız, öylece durdunuz. sizde de suç var, yaptıklarına zamanında kızmadığınız için abim böyle oldu. halbuki beni nasıl büyütmüştünüz. sırf oyuncu olmak istediğim zaman okuldan ayrıldığımda neredeyse beni öldürecektiniz. ama o kendi şirketini açtığında kızmadınız. söylesenize sebep ne?" bana baktı, sanki yanlış bir şey söylemişim gibi gözlerini büyütüp cevap vereceği an devam ettim. "ben minho ile mutluyum, onu olduğu gibi seviyorum. kimse ona tek bir laf dahi edemez. bir yanlışı olduğunda onu ben tatlı bir dille uyarıyorum zaten, siz ona suçu olmadığı bir şeyde ağır konuşamazsınız."

arabamın kilidini açıp kapıyı açtım. "izninle gitmem gerekiyor, minho beni bekliyor." arabaya bindim ve çalıştırdım. annemi arkamda bıraktım ve eve sürdüm.

[...]

kapıyı açıp içeri girdiğim an minho'nun kucağıma atlamasıyla sendeleyerek kapıyı kapattım ve sıkıca sarıldım. bacaklarını belime, kollarını ise boynuma doladı.

"çok özledim seni!" heyecanla konuştuğunda güldüm ve boynunu öptüm nazikçe, huylandığını belli edercesine kulaklarını oynattı.

"sadece yarım saat oldu bebeğim?" mutfağa gittim ve tek kolumla beline sarılıp buzdolabını açtım, birkaç tane kurabiye ve çikolatalı süt çıkardım.

"olsun, yine de özledim." boynumdan hafifçe ayrılıp çatık kaşlarıyla bana baktı. "hem sen beni özlemedin mi? biricik sevgilini ve kediciğini?" ben de ona baktım ve dudağına ufak bir öpücük kondurdum. "özledim güzelim." yukarı uzanıp su bardağı çıkardım ve tezgaha koydum, sütü ona doldurduktan sonra boşalan kutuyu çöpe attım.

mırlayarak başını boynuma sürten minho ile kıkırdadım ve bardağı tabağın boş yerine koyduktan sonra tabağı elime aldım, masaya koyup sandalyeye oturdum. minho'yu kucağıma yerleştirdim ve tabağı önüne çektim.

"ye bakalım güzelim, ara öğün vaktin." heyecanla ellerini çırptı ve kuyruğuyla kulaklarını oynattı. ardından omzuma sürtündü ve miyavladı, gülerek kulaklarının arkasını okşadım. sonrasında benden ayrılıp kurabiyeleri yemeye başladı, sütünü de içti tabii.

son kurabiyeyi bana uzattı ve dudaklarını büzdü. "sen yemeyecek misin?" gülerek dudaklarını öptüm kısa süreliğine. "hayır bebeğim, sevmiyorum biliyorsun."

"ama yemezsen kurabiye sana küsermiş."

gülmemek için kendimi zor tuttum, minho genelde yemek yemeyi reddettiğinde küçükken böyle söylerdim ona hep. evet şimdi de aynısını yapıyordum ve işe yarıyordu da.

güzel kedicik | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin