Sessizce kahvaltımızı yapıyorken ortam gericiydi. Çünkü normalde Minho hep konuşurdu ben ise onu dinlerdim. Ama yaklaşık 2 ya da 3 haftadır böyleydik. Minho'ya ne kadar yaklaşmaya çalışırsam çalışayım o inatla benden uzaklaşıyordu. Ergenliğine veriyordum ama durum can sıkıcı hale gelmişti. Aynı zamanda fazla üzgündü ve geceleri genelde ağlama sesleri duyuyordum.
Kendi tabağını bitirir bitirmez masadan kalkmış ve bulaşıkları hızla makineye yerleştirmişti. Bir diğer değişen huyu da buydu. Normalde asla benden önce masadan kalkmazdı. Beraber sohbet eder, ortalığı toplar sonra mutfaktan çıkardık.
Mutfaktan çıkarken seslendim.
"Minho?"
"Efendim Ji?"
Bana döndüğü an elimle yanıma gelmesini işaret ettim. Önümde durduğunda bileğinden çekerek kucağıma düşmesini sağladım. Dengesini kaybettiğinden ellerini koluma koymuştu ve yüzü yüzüme yaklaşık birkaç santim uzaktı. Hızlanan nefeslerini ve kalp atışlarını hissedebiliyordum böylece. Savunmasız anını yakaladığım için sırıttım ve mesafeyi neredeyse sıfıra indirdim.
"Neden kaçıyorsun benden? Hım? Bak üzülüyorum ben."
"Ka-kaçmıyorum."
Tıchlayıp üzülmüş gibi yaptım.
"Ya üç haftadır sergilediğin davranış ne Minho? Beni görmezden geliyorsun, fazla üzgünsün ve geceleri uyumayıp ağlıyorsun. Sebep ne?"
"Öyle bir şey yok. Bırak gideyim."
Bir şey demeden boynuna indim ve dudaklarımın arasından sıcak nefesimi verdim. Minho kıpırdandığında boynunu öptüm hafifçe. O ise kısıkça bir inleme kaçırmıştı ağzından. Artık on altı yaşındaydı ve vücudu hassaslaşmıştı bu yüzden. Sertleşmiş bile olabilirdi.
"Benimle... Oynama, lütfen."
"Ne olduğunu söyle. Ben de seni bırakayım. Ha bir de eskisi gibi davranmaya devam edeceğine dair söz ver."
"Sen..." Sözüne başladığı anla beraber ben de tekrar dudaklarının hizasına gelmiştim. "Evet, ben?"
Gözlerini kapatmış, ardından benden biraz uzaklaşmıştı. Söyleyeceklerini tek nefeste söylemişti.
"Ben senden hoşlanıyordum ama sen sert bir dille reddedince üzüldüm. Bu yüzden. Özür dilerim. Belki doğru değil ama duygularımın oluşmasını engelleyemedim."
Şokla ona bakıyorken o ise gözlerini açmıştı tekrardan. Benden bir süre tepki alamayınca kucağımdan kalkmaya yeltenmişti. Ben ise ellerimi belinde sabitleyerek onu engellemiştim.
"Sen, ciddi misin?"
Ağlamaya başlamasıyla paniklemiştim.
"Özür dilerim, lütfen beni bırakma. Hislerimin bitmesini sağlayacağım, gerçekten."
Ellerimi yüzüne getirerek gözyaşlarını silmeye çalışmıştım. Ama ben sildikçe yenileri ekleniyordu ve bu fazlasıyla korktuğunu, endişelendiğini gösteriyordu.
"Bebeğim, ağlama artık. Ağlanacak bir şey yok. Seni bırakmayacağım. Ben de seni seviyorum."
Şaşkınlıkla yüzüme baktığında yüz ifadesine güldüm. Şu an çok tatlı duruyordu.
"Gerçekten mi? Neden itiraz ettin o zaman? Neden arkadaşların sorduğunda her seferinde inkar ettin?"
Elini tuttuktan sonra kendimi açıklamaya çalıştım.
"Bak, ta sen sekiz yaşından beri bana baskı yapmaya başladılar. Çünkü zaten onlar birbirleriyle sevgiliydi ama benim bir birlikteliğim yoktu. Aklıma soktular ve bu çok kötü hissettirdi. Zaten sen on üç ya da on dört yaşlarındayken senden hoşlanmaya başladım. Ama bu yanlış geldi. Evet ben yetişkindim belki ama sen çocuktun. Sen bana sorduğun zaman da korktum çünkü benden uzaklaşacaksın sandım. Benden hoşlandığın aklımın ucundan bile geçmedi. Bu yüzden endişelerim vardı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
güzel kedicik | minsung
Hayran Kurgu° yazdığım ilk kurgulardan biri olduğundan yazım dili çok iyi olmayıp aynı zamanda yazım hataları da barındırmakta. ve kurguda tutarsızlık, cringe ve size mantıksız gelebilecek olaylar vb. olabilir. söylediklerimi dikkate alarak kurguya başlayın lüt...