Hyunjin, odadan çıkarken uzun zamandır olmadığı kadar gergin ve heyecanlıydı. Kendini dizginlemek için üstün bir çaba göstermesi gerekmişti. Ne yapacağını ve Chan'ın kendisine engel olmasını nasıl engelleyeceğini düşünmekten gece gözüne uyku girmemişti.En iyi bildiği şey Chan'ın tehlikeli olduğu için bu işe asla başlamamasını isteyeceğiydi. Elinde olmadığını, o kadını bir şekilde kurtarması gerektiğini biliyordu. Bunu Chan'a açıklayamayacağını da biliyordu.
Ortak alana girdiğinde herkeste aynı heyecanı gördü. Onun kadar korkan biri yoktu ama hepsi birbirinden heyecanlıydı. Çoktan kiminle gideceklerini seçmiş gibi görünüyorlardı. Minho ve Jisung bir köşede oturuyorlardı. Kendi hallerinde görünseler de Minho'nun sinirli olduğunu fark etti Hyunjin.
Yavaşça yanlarına yürürken çekingendi. Kimse ona beraber gitmeyi teklif etmemişti. Yeonjun hariç... Onunla beraber giderse de Chan'ın gazabından nasibini alacağını bilerek bu fikri hızla aklından uzaklaştırmıştı.
"Selam." sakince yanlarına otururken selam verdi. Minho kafa selamı verirken Jisung kısa bir selam mırıldandı. "Neyiniz var?" Minho bu soruyla beraber Jisung'a döndü. Sanki 'Açıkla hadi!' der gibiydi. Jisung göz devirerek Hyunjin'e döndü. "Birlikte dünyaya gideceğim kişiye taktı." umursamaz sesi Minho'yu daha da çileden çıkarır gibiydi. Ama Jisung'un da bunu pek umursadığı söylenemezdi.
"Keyfimden taktım sanki! Herif sana platonik," Minho öfkesini kusmaya devam edecekken Jisung ellerini boynuna sardı. "İsteyen aşık olsun, ben seninleyim! Neden şunu görmek yerine birkaç sünepeyi dert ediyorsun?! Senin gibi birini bırakıp başkasına gidecek kadar aptal mıyım ben?" sonlara doğru alıngan bir tavır takınmıştı. Hyunjin, gülerek bakmakla yetindi. Minho'nun şimdiden yumuşadığını görebiliyordu.
Kendi aralarında biraz daha flörtleştikten sonra nihayet Hyunjin'e döndüler. "Ee, Chan nerede?" Hyunjin omuz silkti. "Bilmiyorum, konuşmadık. Ben size başka bir şey soracaktım," ikili beklentiyle kendisine bakınca devam etti.
"Sizce buradaki diğer kişiler benden hoşlanmıyor mu?" Minho'nun kaşları çatıldı. "Bu da nereden çıktı?" "Yeonjun dışında kimse bana birlikte gitmeyi teklif etmedi." bunu söylerken omuzları istemsiz çökmüştü.
Minho, duyduklarıyla açık açık eğlenmeye başlarken Jisung da kendini tutamadan gülmüştü. "Sence Chan varken biri sana birlikte gitmeyi teklif eder mi Hyunjin? Siz dışında herkes aranızda bir şeyler olduğunun farkında!" Jisung gülüşlerinin arasından yanıtlayınca Hyunjin ofladı. Olmayan ilişkileri bile Hyunjin'den herkesi uzak tutuyordu. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordu.
"Selam," Chan, konuşulduğunu bilir gibi yanlarına geldiğinde Hyunjin sessiz kaldı. Diğerleri selam verirken sakince bekledi. Chan kendisine dönünce bakışlarını kaçırdı. Şu an onunla gitmek istemiyordu. Yoluna taş koyacağını bildiğinden diyecek şey de bulamıyordu.
"Hyunjin?" ismini duyunca mecburen ona baktı. Bir adım geri atmıştı. Bunun farkında bile değildi ama Chan'ın gözünden kaçmayan bir detaydı. "Bir sorun mu var? İlk dünya görevi olduğu için gerilmiş olmalısın." Hyunjin kafasını sallamakla yetindi. Konuyu uzatmayı planlamıyordu. Ama Chan'ın onunla aynı fikirde olmadığını anlaması için bir kere gözüne bakması yetti.
"Biraz konuşalım mı?" Chan'ın kendisini onaylamasını beklemeden diğerlerinden ayrıldı. Arkasından geleceğini biliyordu. Kendince sakin bir köşe bulduğunda Chan'ın yanına ulaşmasını bekledi. "Bu görevi etrafı keşfetmekten çok o kadını bulmak için kullanacağım Chan. Beni durdurmanı istemiyorum. Ne olursa olsun o kadına yardım edeceğim!" daha da devam edecekti. Ancak bunun olacağını iyi bilen Chan elini kaldırarak beklemesini işaret etti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
dance with the devil | hyunchan
FanfictionHwang Hyunjin, beklenmedik ölümünün ardından tanımlanmayan olarak göğe çıkar. İçinde ağır basan şeyin şeytanlık mı meleklik mi olduğunu anlamaya çalışırken zamansız ölümünün sebebini de araştırır. (Gördüğüm bir oyundan esinlendim arkadaşlar. Kurgu...