İyi okumalar...
***
Rahatsız, Garip ve Soğuk
"Teşekkür ederim" dedim onun temiz sesinin aksine çatallı çıkan sesimle. Çocuk rica etmedi gülümsemedi de iki tane duvar gibi surat birbirine odaklanmıştı sadece. Bakışlarını çekmesiyle uzun süren göz kontaktımız son buldu.
"Piç! Ne hale getirmiş kadını!" sağ çaprazımda konuşan çocuğa baktım. Yumruk vurmaktan soyulmuş parmaklarını sıktı.
"Kurtulamıyoruz soysuz it döllerinden!" daha yeni konuşan çocuğun yanındaki çocuktu bu sefer konuşan.
Kendi aralarında argo kelimelerin uçuştuğu bir sohbete daha yeni başlamışken bana ceketini veren çocuk uyarır sert bir tonda konuştu: "Yanımızda kız var!" diğerleri beni daha yeni fark etmiş gibi bana odaklandılar. Bense onlardan bakışlarımı çekip yere bakmaya devam ettim.
"Kusura bakma lütfen sinirden kendimizi kaybettik. Adım Atakan bu arada" dedi sağ çaprazımdaki ilk konuşan çocuk gülümseyerek. Tavrı fazla samimiydi.
"Artuk bende"
"Bende Çağan"
Gözlerimi yerden çekmeden ruhsuzca konuştum.
"İdil bende" Rahatsız olmuştum. Şu an kimseyle konuşacak halim yoktu. Normalde de çok hoşlanmadığım 'yeni insan tanıma' durumundan dolayıydı rahatsızlığım.
Memnun oldum mırıldanmaları etrafta dolaşırken bizi buraya getiren polis memuru sessiz ortamda postallarından dolayı çıkan tok seslerle ağır ağır adımlayarak karşıma dikildi. Gülümseyerek elindeki suyu uzattı.
"Teniniz bembeyaz kesilmiş. Kendinize gelmenize bir nebze yardımcı olur belki" Karşımdaki polisin kibar halinin aksine o duvar gibi suratımla elindeki suyu aldım. Teşekkür mahiyetinde bir şeyler söylenip suyu tek damla kalmayana kadar içtim.
O an elimdeki kan lekelerini fark ettim. Ellerime odaklanmışken garip bir hisle titredim. Başka bir insanın kanı ellerimdeydi. Kadından mı adamdan mı bulaştığı bilmiyordum ama kuruyan kanlar iğrenç bir koku ve saf gerçekliğiyle ellerimdeydi. Ne kadar ellerime odaklandım bilmiyorum ama ifadeye çağıran polis memuruyla kendime geldim.
Saatler süren ifadeler sonunda benim gitmeme izin verilmişken diğerleri hala tutuluyordu en son polis memurundan belli belirsiz "nezaret" kelimesini duyduğumu anımsarken karakoldan çıktım. Kapıda karşılaştığım Ebin ve Çiçem'le duraksadım. Onlar daha yeni geliyordu anlaşılan. Ebin yanımdan geçerken elime sigaramı ve çakmağımı tutuşturmuştu. Bu 'Biz gelene kadar sen oyalan' oyuncağıydı.
Bahçedeki banklardan birine oturup sigaramı yaktım. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum ama yanımdaki hareketlenmeyle irkilerek daldığım düşüncelerimden uyandım. Başımı hafifçe yana çevirirken yanıma oturan o kalıplı çocuğa baktım. O ise hiç bana bakmadan eşofmanın cebinden çıkardığı sigarasını çakmağıyla yaktı. Ne o konuştu ne de ben.
Aramızdaki bu rahatsız edici sessizliği bozasım da yoktu. Benim için tanımadığım bir insanla konuşmaya çalışmak sessiz kalmaktan çok daha kötüydü.
Öylece oturmamızdan bir süre sonra kapıdan çıkan yeni tanıştığım karşı komşularımız ve bizim kızlara odaklandım. Ayaklanıp elimde bilmem kaçıncısını içtiğim sigaramdan son bir kez nefeslenip çöp kutusunda söndürdüm. Yanımda oturan çocukta ayaklanmış benimle beraber onlara doğru yürümeye başlamıştı. Bir hayli uzun boyu ve yapılı vücuduyla önüme geçerken arkasından görünüp görünmediğimi merak etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanın Kızılı
General FictionKayboluyorum... Lakin yardım edecek birini de bulamıyorum. Sevgili sanırım ben yaşarken ölüyorum. Sıradanlaşıp rutinlere dolanıyor, Şehrin karanlığına karanlık katıp aydınlığı umuyorum. Belki diyor, bütün arzularımla diz çöküp yalvarıyorum. Ama sevg...