İyi okumalar...
***
GEÇ KALINMIŞ AKŞAM YEMEĞİ
Evet...harika. Göktuğ üstü çıplak bir halde mutfaktaydı. Mutfak...BENİM MUTFAĞIM.
Bana ne oldu bilmiyorum ama...
Göktuğ'un yardımıyla sofra hazırlıyorduk. Küçücük mutfakta dev cüsseli adamla beraber hareket etmek oldukça zordu birbirimize sürekli istemsiz temas halinde bulunuyorduk. Buna rağmen ne kadar otur desem de oturmamış yardım edeceğim diye tutturmuştu küçük bir çocuk gibi.
Sonrasında ben...BEN adamın üstüne dolaptan çıkardığım koca kase dolusu çilek reçelini dökmüştüm. Salak gibi ayağım kaymış dengemi sağlayamadan çilek reçelimle Göktuğ'un üstüne yapışmıştım. O an ekmek arası gibiydik resmen. Ben ve bana bitişik Göktuğ aramızda çocuğun üstüne dökülen koca bir kase çilek reçeli. Adamın bembeyaz tişörtü mahvolmuştu. Pişmanlıkla defalarca özür dilemiştim.
İşin kötüsü, bende şans ne gezerdi zaten, Göktuğ ev anahtarını unutmuş ve arkadaşları da evde olmadığı için eve gidip üstünü de değiştirememişti. Sonra el mecbur banyoya gidip üstünü çıkarmış kendini temizleyip tekrar gelmişti. Dolabımda çaresizlikle ona olacak bir tişört aramıştım. Ama o adama benim oversize XL tişörtleri, arada evde fazla oversize giymek aşırı rahatlatıcı bir şey olduğu için alıyordum, bile olmazdı.
Sonuç olarak adam üstü çıplak bir şekilde mutfakta benimle kahvaltı ediyordu. Evet birçok erkeği üstü çıplak görmüştüm sonuçta insanlığın yüzde doksanı gibi. Lakin karşımdaki adam farklıydı işte. Aramızda basit bir komşuluk ilişkisi olup çokta yakın olmadığım biriydi. Artık fazla yakındık sanırım ki adam üstü çıplak masada yemek yiyordu.
Onun rahat hallerine içten içe şaşırıyordum. Sonra fark ettim ki karşımdaki adam gibi bir vücudum olsa çıplak durmaktan hiç çekinmez yaz kış transparan giyerdim.
"Sabah sabah nereden geliyordun?" Hesap sormaktan daha çok öylesine muhabbet açmak için sorulmuş soruyu, sonuçta adam niye bana hesap sorsun, duymamla düşüncelerimden şükür ki sıyrılmıştım.
"Ben arada sırada modellik yapıyorum. Çekim vardı sabahta sonra bir arkadaşım bıraktı beni işte." Kısaca yaptığım açıklamayla anlık kaşları çatılmış sonra hemen düzelmişti. Gerilen göğsüne kaydı çok kısa bir an bakışlarım. Kaslı göğsü gerginliğin etkisiyle kendini daha da bir belli ederken fazla bakmayıp önüme döndüm. Lakin tavrı beni şüphelendirmeye başlamıştı.
"Kediyi ne zamandır besliyorsun?" Hem kafamdaki şüpheleri dağıtmak hem de sessizliği bozmak adına aniden ortaya bir soru attım.
"Gördüğümüz ilk günden beri" Bilmiyorum kendi kendime mi kuruntu yapıyordum ama 'gördüğümüz' derken kişilik ekini garip bir ses tonuyla vurgulamış gibi duymuştum.
Bir tarafım kuruntularımın gerçek olduğunu bağırıyordu.
"Hayvanları sever misin?" Yeniden sorduğum alakasız bir soruyla garip bir surat ifadesiyle bana bakarken zorla ağzıma attığım lokmayı yuttum. Fazla yoğun bakıyordu ve ben o bakışlarının ne anlama geldiğini bir türlü çözemiyor o yoğunluğun altında eziliyordum her seferinde.
Ya da çözmek istemiyor salağa yatmayı tercih ediyordum. Sonuçta cahillik gerçekten mutluluktu.
"Sevdiğim tek bir şey var. Dünyam da onun etrafında dönüyor." Söylediği garip sözleri cesaret edipte sorgulayasım gelmedi. Korkum daha o kadar yakın olduğumuzu düşünmediğimden mi yoksa duyacaklarımdan mı kaynaklıydı bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytanın Kızılı
General FictionKayboluyorum... Lakin yardım edecek birini de bulamıyorum. Sevgili sanırım ben yaşarken ölüyorum. Sıradanlaşıp rutinlere dolanıyor, Şehrin karanlığına karanlık katıp aydınlığı umuyorum. Belki diyor, bütün arzularımla diz çöküp yalvarıyorum. Ama sevg...