Kurşun misali
Seneler önce asla orduda kalmayacağını söylemişti.Şimdi altı yıl geriye gitse babasının,yani Albayın onu yanında tutmasına izin vermezdi.Cehennemden kaçarken cehennemin tam kucağına düşmüştü.
Yüzbaşı Aleksandr'ı duvara itti.Üsteğmen acıyla inleyip yere yığılmıştı.Hans onun elleriyle karına basgı uyguladığını farketmişti.
"Ne oldu sana?"
Hans elini Aleksandr'ın omzuna koyup yeşillere baktı.Bedeninde morarmayan yer yoktu.Yüzbaşının sorduğu soru Üsteğmeni güldürmüştü.
"Bana ne olmadı,onu sor cevaplayayım."
Yüzbaşı gözlerini yeşillerden ayırıp kapıya baktı.Kapının diğer tarafında ondan emir bekleyen askeri vardı.
"Asker!Odamdan siyah kutuyu getir."
Aleksandr kaşlarını çatıp karşısındaki yüzü inceledi.Siyah kutu durumu ağır olan kişiler için kullanılırdı.
"Çık.İçeri kimseyi alma."
Yüzbaşı Üsteğmeni ayağa kaldırıp sandalyeye oturttu.Bir sandalye kendisine çekip Aleksandr'ın karşısına oturmuştu.Üsteğmen ve Yüzbaşının dizleri birbirine değiyordu ve kimse geri adım atmadan sandalyede oturuyordu.
"Sokaktaki çocuklar için adaleti neden dışarıda aramadın?"
Hans Aleksandr'ın üniformasını çıkartmıştı.Beyaz ten kırmızı,mor ve çürüklerle kapılıydı.Üsteğmenin bu haline acımıştı.
Yeşillere bakmaya doymayan gözler onun bedenine bakmaktan kaçınıyordu.
"Dışarıda imkansız olduğunu söyledin."
"Her söylediğimi yapacak olsan çoktan hainin ismini söylerdin."
Aleksandr susunca Hans'ın gözleri karnındaki morlukları buldu.
"Seni hastaneye götüremem.Bu yüzden idare et yapacaklarımla."
Yarasına ilaç olan parmakları izliyordu.Dört gün geçmesine rağmen bir yıldır işkence görüyor gibi hissediyordu.Buraya geldiği ilk gün aldığı yarayı saran yine Yüzbaşıydı.
"Bu iki oldu."
Hans kafasını kaldırdığında yeşillere daha yakından bakmıştı.Üsteğmenin eli elini tutarken o gözlerini yeşillerden ayırmamıştı.
"Bir daha olmaması için konuş.Şu haline bak.Albay bu bedeni yatağına alır mı?"
"Bir dahakine sen yaralanırsın,bende borcumu öderim."
Yüzbaşı kırmızı dudaklara bakıp hafif sırıtmıştı.
"Orduda kalmak istemeyen birine göre fazla cesursun.Başına gelecekleri biliyordun Üsteğmen.Neden askerlerini gönderdin?"
"Neden dilimi öğrendin?Benimle bir daha karşılaşmayı çok mu istedin?"
Hans gözlerini yeşillere dikip Aleksandr'ı ensesinden tutup kendisine çekti.Kırmızı dudakların dudaklarıyla buluşması için tek bir adım yeterdi.
Yeşillerin büyüdüğünü görünce yüzündeki gülümsemeyi sildi.
"Canın cehenneme.Gözlerin güzel."
"Gözlerimin akıbetini düşünenin canı cehenneme."
İlk kez sesi titremişti.Bu kadar yakınlık Üsteğmeni korkutmuştu çünkü.Yüzbaşının aldığı nefesler sıradan değildi.Tenini delip geçecek türdendi.
Kurşun misali...
"Sakın canına kıyma Üsteğmen."
"Gözlerime yazık olur,dimi Yüzbaşı?"
Hans kahkaha atıp Aleksandr'ı kafasıyla onaylamıştı.Üsteğmenin yaralarını sarıp elindeki kanı yumuştu.Arkasına baktığında Aleksandr'ın kanlı üniformasını giymeye çalıştığını görmüştü.
"Üsteğmen.Kan kokusu köpekleri daha çok üzerine çeker."
"Bu benim işime gelir Yüzbaşı."
Hans ellerini silip siyah kutudan keten gömlek çıkarmıştı.Aleksandr yüzüne atılan gömleği havada yakaladı.
"Ne bu şimdi?"
"Tanrıdan hediye."
Yüzbaşı kutuyu kapatıp odadan çıkmıştı.Bu güne kadar korkudan bile hızlanmayan kalbi elinde tuttuğu gömleğe bakarken hızlanıyordu.
"Teşekkür ederim Tanrı."
Oy sana kurban olurum mmm. Sizce hain kim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESİR
Historical FictionII Dünya savaşı... Esir düşen Üsteğmen ve onu konuşturmaya çalışan Yüzbaşının hikayesi. Dikkat:Şiddet,küfür içerir.