FELAKETTEN ÖNCE

251 51 106
                                    

Selamlar, yıllar sonra büyük bir emek göstererek yazdığım hikayenin ilk bölümü. Hikaye değil evren desem daha doğru olur. Boyumu aşacağından korktuğum ama yine de cesaret ettiğim bir evren oluşturuyorum. Bu evrene özgü ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, kültürler, diller, dinler, ırklar, gezegenler ve her birinin kendine has özelliklerini yavaş yavaş oluşturuyorum. Hikayeyi okurken yorum yapar ve fikirlerinizi benimle paylaşırsanız mutlu olurum.

Hikayede nadiren de olsa kişilerin karakterleri sebebiyle argo ve küfürler olabilir, affınıza sığınırım. Keyifli okumalar...

''Bir hayalin peşinden koşuyoruz. Yaptığımız her eylemin motivasyonu onu yapabilecek olmamızın heyecanından geliyor, bir de yaptığımızda neler olacağını düşün.''

1.Bölüm

Sığ deniz tabanında keşfedilmek için sabırsızca parlayan özel bir taş gibiydi. Milyonlarca yıldızın arasında herkesin dikkatini çeken tek yıldızdı. Üç Güneş battığında dışarıya çıkan birisi, yıldızlararası gemi tersanelerinin ara sokaklarından Celestiora Ormanı'na kadar durmaksızın gidip gelen hava vagonlarına(1) beş stellon(2) karşılığında binerse, ışık kirliliğinin izini bile bırakmadığı bu noktada, boyu iki yüz ethermete(3) kadar varan turkuaz renkli yapraklara sahip Mavilale Ağaçları'nın arasından bu en parlak ve yaratılan ilk yıldız olduğuna inanılan Celestiora'yı görebilirdi.

Yirmili yaşlarının sonundaki Nero Corvus, Başkent Zenithon'un(4) yoğun hareketliliğinden ancak vakit bulabildiğinde, tüm ufak tefek işlerini erteleyip buraya gelmek için yola çıkmıştı ve burada olduğundan kimsenin haberinin olmaması için büyük bir çaba sarf etmişti. Vagon kompartmanında karşısında oturan ve ona sırtını dönmüş yaşlı bir adamla birlikte iki kişiydiler. Hava vagonlarında bu saatlerde epey az Zenithonlu olurdu. Şimdi çoğu ya tersanede alın teri döküyordu ya Zenithon Gece Pazarında birkaç stellona meteoritten yapılma kıyafetler satın alıyordu ya da Aetherium Taverna'da(5) uzay tozundan(6) yapılmış içkilerini yudumluyorlardı, ormana gelip kafa dinlemek isteyen kişi sayısı çok azdı. Gülsütlü behemilus(7) derisinden mamul koltuğunda otururken, geniş camın ardındaki manzaraya bakıyordu, yıkık dökük bir halde kimsenin yanına yaklaşmasına izin verilmediği Jyotiradita(8) Tapınağı iki saniye içinde gözlerinin önünden geçti. Uzun bir düşünceye dalacağı sırada, hava vagonu keskin ve sert bir hava freni sesiyle aniden durdu, şimdi yerden on ethermet yükseklikte asılı kalmış gibiydi. Etrafta, belli belirsiz esen kuzey rüzgarının ve gökkuşağı kargasının(9) kuyruk çırpma sesinden başka bir ses yoktu. Nero önce bekledi, daha sonra merakına yenik düştü ve vagonlar arasında ilerleyerek makinistin odasına girdi. Bu çok riskli bir hareketti çünkü vagonların arasındayken ayağınız kaydığı ya da güçlü bir rüzgar size vurduğu an on ethermet yüksekten yere çakılırdınız ama sizin ölmeniz, diktatörlüğün zararına değil yararına olmasından dolayı bir yasak söz konusu edilmemişti. Corvus makiniste selam verdi ve;

''Neden durduk?'' dedi meraklı bir tonda.

Makinist kendi anadili olan Ziraelianca(10) bir cümle kurdu, karşısındaki adam bir senatör olsaydı bunu kesinlikle yapmazdı ama bu alelade bir adam gibiydi.

''Olmaması gereken bir frekans sinyali vagonu vurdu, sorun çözülene kadar hareket edemeyeceğiz evlat.'' dedi Zenithon diliyle. Kırmızı renkli, sert pullu derili bu yaratığın gözleri metalik halkalarla çevrili ve kaplıydı, aksi takdirde bu üç güneşli gezegende kör olurdu. Yavaş yavaş ağaran kalın bıyıklarının ucunu kendi türüne has bir içgüdü ile titreştirdi ve;

''Sorun çözülene dek çok vakit geçecek, vaktini burada harcama derim.'' deyiverdi.

Nero makiniste teşekkürlerini iletti ve birkaç kompartman ilerledikten sonra bir vagon arasında durdu, Asimetrik kesimlere sahip, özensiz dikilmiş ve minimalist bir ölçüde demir nanopartiküller ile üretilmiş siyah trençkotunun arasından ince ve siyah tabanca görünümünde olan aletini çıkardı ve vagonun duvarına nişan alıp tetiğe bastı. Mıknatıs benzeri bu alet vagonu iyice vakumluyordu, Nero kendisini bu karanlık atmosferde aşağıya doğru bıraktı, vakumlayıcıdan çıkan çelik kablo ile aşağıya indi. Yapay bir ay olan Lumisynth ya da diğer adıyla Mirajin'in beyaz ışığının altında, sert kayalık bir zeminin üzerinde ne yavaş ne de hızlı adımlarla ilerledi.

Aklında büyük planları olan bir adama çalışıyordu. Bu yapmakta olduğu şey birkaç yıl evvelinde kendisinden istense bunu asla kabul etmezdi. Nero düşüncelerine ara verebildiğinde karşısında, neredeyse iki yüz ethermet kadar ileride bir gülsütlü behemilus'un ona baktığını fark etti. Altı ethermet uzunluğunda ve on ethermet büyüklüğündeki bu canlı bir geviş getirendi ve sağıldığı takdirde sütünü kırmızı renkte veriyordu, Zenithon kırsallarında bir gezintiye çıktığınız takdirde bu canlıyı görmemek neredeyse imkansızdı. Başında büyük ve saydam boynuzları vardı, gövdesinin ilk yarısı zarifti, arka bacaklarına doğru giden kısım ise kaslıydı ki bu sayede av olmaktan kurtulabiliyordu. Bu canlı sabahları soluk beyaz bir deriye sahipti ama gece olduğunda derisi turkuaz tonlarında parlıyordu. Bu kesin olarak tespit edilemese de Zenithon'un doğal bir ayı olmadığından bu hayvanın gece etrafını aydınlatabilmek için bu şekilde evrimleştiği ama bu özelliğinin etraftaki avcı türlerin dikkatini çekeceği de aşikar olduğundan bu olasılığın çelişkili bir görüş olarak kabul edildiği belirtilir.

Turkuaz ışığının altında belirsiz şekilde parıldayan gözlerine baktı, ardından ensesinde bir nefes hissetti. Arkasını döndüğünde maske takmış bir yüzle karşılaştı.

''Nero Corvus, beni çok mutlu ettin.'' dedi içten bir sesle karşısındaki gizemli ses.

Nero karşısında gördüğü adam karşısında dili tutulmuş gibi kalakaldı, buluşacağı kişinin asla bu kadar gizemli olamayacağını, en azından yüzünü gizlemeyeceğini düşünmüştü ve sadece bir anlığına her şeyin kendisine kurulmuş sinsi bir tuzak olabileceğini düşündü.

''Efendim, sizin için çalışmaktan onur duyacağımı belirtmek isterim.'' dedi heyecanlı ve biraz da sessiz bir şekilde.

''Astroflux'ta11 senden şüphelenen olmadığına emin misin Nero?'' dedi gizemli adam, ondan daha uzun boyluydu.

''Evet efendim, yaptığımız bu işbirliğinin açığa çıkması sonucunda sadece benim değil hepimizin kellesinin gideceğinin farkındayım, bu yüzden azami bir dikkatle sizin emirlerinizi yerine getirdim.'' dedi, sesi hala heyecanlıydı ve karşısındaki adama sanki olayın ne kadar ciddi bir hal aldığından emin olamadığını hissettirmişti.

''Emir demeyelim, bir rica diyelim Nero Corvus. Bu iş birimizin tek başına buyruk verip halledebileceği kadar önemsiz bir mesele değil. Sürgün Gemisi'nden haber var mı?'' Adamın gözleri meraklı bir bekleyişle Corvus'un gözlerine kilitlendi.

''Evet efendim, gemi Üç Güneş doğduktan sonra Galaxia Regalis'ten havalanacak ve Mirajin'e getirilen köleleri denetledikten sonra onlarla birlikte Nivalis'e12 varacak.'' Corvus derin bir nefes alıp uzaktaki behemilus'a baktı.

''Çok güzel, yalnız Regalis değil Zenithon diyoruz. Peki adamımız istenilen yerde mi? Ajanımızın adını bile bilmiyorum. İkisi de kendisini nasıl açığa çıkaracak?'' dedi.

''Kendisinin Mirajin'de olduğunu tahmin ediyorum, onu nasıl tespit ederim bilmiyorum ama işimiz biraz şansa bağlı.'' diye cevapladı Nero.

"Bizim işimiz şansa kaldıysa sonu iyi bitmeyecek demektir Corvus, hemen harekete geçmelisin. Her anlarını yakından takip etmeliyiz. Bir daha şans kelimesini asla duymak istemiyorum." dedi, elini Nero'nun omzuna koydu.

"Emredersiniz efendim."

"O insanları ne olursa olsun Nivalis denen buz cehennemine yollamayacağım, herkesten gizli tuttuğum bir gezegenin koordinatlarını zamanı geldiğinde sana ulaştıracağım. Diktatörlük'ün sonunu getirecek planımızın ilk adımını bugün atacağız."

Yıldızlar Altında DevrimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin