ÖLÜMÜN ONURLU TADI

121 35 24
                                    


Tyrannus'un siyah gözleri Vekil'in üstündeydi, generalin derin bir bakışı vardı ama Vekil'in de korkusuz bir kalbi... 

Lyra, Tyrannus'un arkasındaydı ve keskin buz mermileri atan tabancasıyla Vekil'i nişan almıştı.

Vekil;

''General!'' dedi yüksek sesle ve devam etti;

''Sonunda buluşabildik.''

Tyrannus onun kim olduğunu düşünüyordu, karşısındaki adam kendisini tanıyordu ama o karşısındakini tanımıyordu.

''Maskenin altında kim var?'' dedi tereddütle. Hayatında ilk kez böyle bir kıyafet ve böyle bir başlık görmüştü.

''Beni Vekil olarak bil yeter.'' Cümlesini bitirdiğinde sağanak yağmur aniden yağmaya başladı, devam etti;

''Ben senin hakkında neredeyse her şeyi biliyorum.'' Vekil usulca gülümsedi.

''Ben de senin hakkında bir şey biliyorum Vekil.'' Tyrannus gülümsedi. Aslında hissettiği şey ise kafa karışıklığından başka bir şey değildi. Yalnızca üstünlük kurmaya çalışıyordu. Devam etti;

''Aradığımız hain sensin... Peki ya arkadaşın nerede?''

''Hain biraz komik oldu açıkçası, yalnızca imparatorluğu yok etmek istiyorum.'' Vekil sesli bir şekilde gülümsedi bu kez.

Her ikisi de psikolojik bir savaş veriyordu ve Vekil açık ara öndeydi, general ise şaşkınlığı tadıyordu. Saraydan emir alıp buraya gelene kadar hain ya da asi her kimse onu kanlı canlı görebileceğini düşünmüştü ama ormanda güçlü bir iz hissi sayesinde denk geldiği bu adamın şimdi yüzünü bile göremiyordu. Tyrannus hayatında ilk kez bu bilinemezliğin karşısında ürperdi.

''Korkmuşa benziyorsun general ama kaçan bendim...'' Vekil sustu, ormanda sessizlik hakim oldu, Tyrannus bu cümleye anlam verememişti ve Vekil devam etti;

''Yoksa sen miydin?'' Elini havaya yumruk şeklinde kaldırdı ve aniden indirdiğinde generalin yanındaki ağacın kalın gövdesine yanan bir ok saplandı.

General irkilerek sallanan oka bakarken Lyra karşısındakine ateş etti ama Vekil o mermiyi henüz havadayken vurdu.

''O yanındaki kızıl bir kez daha tetiğe basacak ya da sen askerlerine haber verecek olursan bu ok bu sefer ağaçla yetinmez Tyrannus!'' dedi hiddetle Vekil.

Vekil kumar oynamıştı, hayatında ikinci kez şansın gerçek olduğunu düşündü.

Meldorin belli ki eski dostundan yanıt alamayınca onun adamlarına Vekil'in yanına gitmeleri için emir vermişti, adamlar da tam zamanında yetişmişti.

''Ah be Tyrannus! Yıllardır kurduğum tüm planlarımı bu yüzleşme yüzünden ileriye çekmek zorundayım... Biraz ipucu vermemi ister misin? Sizin için korku dolu anlar olacak, o kadar çok korkacaksınız ki hiçbir şey yapamayacaksınız. Yalnızca birbirinizle kavga edip duracaksınız ve ayaklarınızın altından her şeyin nasıl kolayca kaydığını göreceksiniz. Bu arada, aslında sen göremeyeceksin.'' Vekil aniden çıkardığı tabancası ile Tyrannus'a nişan aldı ama general, ötelik izi(36) aniden zihninde belirmişti, bedeninin sol tarafını milimlik bir ölçüyle geri çektiğinde merminin kalbi yerine omzunu delmesini sağladı.

Acıyla yere yığıldığı an gökten gelen mavi bir ışık tüm ormanı taradığında Vekil tüm hızıyla kaçmaya başladı, o sırada Lyra arkasından bir el daha ateş etti ama mermi boşa gitti.

Tarama cihazı General'in yerini tespit ettiğinde gökten gelen birçok ateş bombası Vekil'in ve adamlarının üzerine yağmaya başlayacaktı. Gemi epey yakınlarındaydı ve ulaşmak için yalnızca birkaç dakikaya ihtiyaçları vardı. Hepsi koşmaya başladı, orman işte şimdi kaosun ana merkezi olmuştu. Her yer bir savaş alanı gibi bombalanıyordu, sert topraklar yeryüzünden gökyüzüne sıçrıyordu. Atılan her bir bombanın patlaması geceyi gündüze çeviriyordu.

Bombalar sağanak yağmur sayesinde etkisini şiddet olarak fazla gösteremese de birkaç ağaç gövdesinin patlayıp etrafa saçılmasına neden olacak kadar güçlüydü. Kuşlar çığlık çığlığa uçuyorlar, hayvanlar zıplaya zıplaya saklanacak bir yer arıyorlardı. Vekil kayaların, toprağın, ıslak çamurun, çalıların üstünde ve etrafında koştu, diğer herkes gibi. Yanındakiler gemiye doğru koşarken bir yandan da sürekli olarak Vekil'i gözlemliyor, yanına bir bomba düşecek gibi olduğunda insanüstü bir hızla onu uyarıyor ya da üzerine atlayıp ileriye doğru düşürerek bombaların etkisinden koruyorlardı.

Bombaların ve gök gürültülerinin sesi karışırken Vekil ağaçların arasındaki gemisini birkaç yüz ethermet ileride gördü ve daha da hızlı koşmaya başladı. Gemisinin ışıklarıyla aydınlattığı patika yola doğru yöneldi ve geminin açık kapısından içeriye girdi. Yağmurun şiddeti daha da arttı, gök gürültüsü ormanın her yanını sardı. Vekil, geminin kontrol paneline elini koydu ve ekranda yanıp sönen kırmızı ve mavi ışıklara baktı. Arkasında bıraktığı adamların kaderiyle ilgili bir kararsızlık hissetti, ancak hedefinin önemi onu ileriye doğru itti ve aniden butona basarak geminin ağır kapısını kapattı.

Arkasından gemiye doğru koşan adamlar Vekil'in kendilerini arkada bırakmalarına şaşırmadılar, buna alışık gibi her biri patika yoldan geçti ve silahlarını daha da sıkı tuttular. Gökten gelen gemiden atlayan yüzlerce adamı bir avuç haldeyken karşıladılar ve ölümü onurla tattılar. Aralarından yalnızca birisi mermilerden kaçmıştı ve o da elindeki silahı başına götürerek intihar etmişti.

General en sonunda yaralı omzunu tutarak patikaya vardığında askerlerinin ağzından o şeyi duydu;

''Efendim, her biri Synthoidmiş!''

Yıldızlar Altında DevrimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin