"Başla Hyunjin."
Hyunjin, Changbin'den gelen emirle birlikte gömleğinin kollarını yukarı doğru katladı. Düz bir ifadeyle Felix'e doğru yaklaşarak sert bir yumruk attı yüzüne. Felix'in başı sol tarafına doğru düşerken Hyunjin, elini onun mavi saçlarına doladı ve yüzünü kendine doğru çevirerek bir yumruk daha attı diğer yanağına.
Felix ağzına gelen kanı yere tükürerek sırıttı. Dudağı patlamış ve yüzünde sonradan moraracağına emin olduğu bir kızarıklık oluşmuştu.
"Sana bir şans daha vereceğim Felix. Yalnız öncelikle yaptığının bedelini ödemen gerekli." Changbin son sözlerini söyleyerek depodan ayrıldığında ikili depoda baş başa kalmıştı.
Hyunjin Changbin'in gitmesiyle önce derin bir nefes almış ve bakışlarını tekrar Felix'e çevirmişti. Kısa süreli bir beklemenin ardından tekrar yumruğunu kaldırmış ve bir yumruk daha atmıştı Felix'in yüzüne. Bir tane daha, bir tane daha derken en sonunda Felix'in bayılmasıyla geri çekilmişti.
Ellerindeki kana bir süre baktı ve tekrar Felix'e çevirdi gözlerini. Bir süre olduğu yerde boş boş dikildikten sonra ağır adımlarla çıktı depodan. Deponun kapısını kilitledikten sonra sırtını kapıya yaslayarak yere çöktü ve titreyen eliyle gözlerini kapattı. Ağzından bir hıçkırığın kaçmasıyla hızla elini ağzına götürdü. Sessiz olmalıydı.
Acıyla göz yaşlarını dökerken titreyen elini yumruk yaparak sertçe duvara vurdu. Elinden gelen kırılma sesiyle gözlerini sıkıca yumdu. Yavaşça yerden doğruldu ve duvardan destek alarak ilerlemeye başladı karanlık ve boş koridorda.
Merdivenleri de çıkıp malikanenin salonuna vardığında elini arkasına gizleyerek sessizce çıktı odasına. Elinin acısı dayanılmazken çalışma masasının üstünden aldığı kalemlerle kırılan üç parmağını sabitleyip hareket etmemesi için bezle sıkıca sardı.
Kendini yatağına atarken yeniden gözlerinin dolmasıyla kısa bir sürede ıslatmıştı yastığını. Felix'e vurmak zorunda kalması ve gözlerinin önünde kendi yüzünden bayılması affedilir bir şey değildi. Nefret ediyordu kendinden. Ona kıydığı için, sert yumruklarını yüzüne indirdiği için...
Changbin'den de nefret ediyordu. Bir nevi onun yüzünden vurmak zorunda kalmıştı Felix'e. Ona her bir vuruşunda içi parçalanmıştı. Öpmek için delirdiği dudaklarını kendi eliyle patlatmıştı. Sevgi dolu öpücüklerini kondurmak istediği çillerini kanlar içinde bırakmıştı.
"Özür dilerim Lix." Kafasının altındaki yastığı çekip yüzüne bastırarak boğmaya çalıştı kendini. Bu lanet olası hayattan, her şeyden nefret ediyordu. Ölse kurtulurdu değil mi? Yapamadı ama. Beceremedi ölmeyi.
Kaç sefer intihar girişiminde bulunmuşsa Changbin hep ona mani olmuş ve sonunda ondan saatlerce şiddet görmüştü. Ölmeye bile hakkı yoktu onun. Ne yaşayabiliyor, ne de ölebiliyordu. Ne yaşamayı, ne de ölmeyi becerebiliyordu.
Kırık olan elini karnının üstüne koyarak dolu gözlerini tavana dikti. Düşündü ve küçük bir gülümseme yerleşti dudaklarına. Yaşamak için tek nedeni Felix'ti. Felix onu davranışlarıyla veya sözleriyle kırsa da tek yaşama nedeni oydu. 2 yıldır deli gibi seviyordu onu. Ne olurdu sanki yüzüne bir kez olsun baksaydı? Diğer insanlara sunduğu içten gülümsemesini ona da sunsaydı. Çok mu bir şey istemişti tanrısından?
Sağlam eliyle sırılsıklam olan yanağını silerek gözlerini yumdu sıkıca. Uyursa düzelir miydi her şey? 'Belki düzelir' diye içinden geçirerek aklı Felix'te kalsa da dalmıştı uykuya. Belki bir süre kaçmış olacaktı gerçeklerden ancak kısa bir süreliğine de olsa uzak durmak istemişti. Şimdilik tek kaçış yolu uykuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serseri / Hyunlix
Fanfiction"Eğer o çeneni kapatmazsan vururum seni." Elime aldığım abimin susturuculu silahını ona doğrultmamla birlikte alayla salladı başını Hyunjin. Sanırım yapamayacağımı düşünüyordu. "Sıkıyosa vursana." Beni kışkırtmak için söylediği şeye karşılık hiç düş...