Yazardan
Yarım saattir yatağında oturmuş tavanda asılı olan halatla bakışırken ileri geri sallanıyordu Hyunjin. Büyük bir savaş veriyordu içinde. Artık yaşaması için bir nedeni kalmamışken neden hâlâ öylece oturduğunu düşünüyordu. Korkuyordu. Her ne kadar ölmek istese de ölmekten deli gibi korkuyordu. Ancak yapacak bir şeyi de yoktu.
Gözyaşlarını silerek yataktan kalkmasının ardından tavana astığı halatın altındaki sandalyenin üstüne çıktı titreyen bedeniyle. Halatı boğazına geçirirken gelen aramayla gözleri telefonu buldu ancak geri adım atmadı. Boğazındaki ipi sargısız eliyle sıkılaştırırken arama sonlanmış ve telefonu tekrar çalmaya başlamıştı. Derin bir nefes aldı ciğerlerine. Acıyla güldü. Yine Changbin aptal bir iş için arıyor olmalıydı diye düşündü içinden.
Gözlerini kapatmış ayağının altındaki sandalyeyi itecekken telefonun susup tekrar çalmasıyla duraksadı. İçinden gelen bir hisle boğazındaki halatı çıkarıp sandalyeden inerek yatağının üzerine bıraktığı telefonunu eline aldı.
Telefonu almasıyla dudakları şaşkınlıktan hafifçe aralanmıştı. Felix'i arıyordu. Heyecandan elindeki telefonu yatağa düştüğünde tekrar eline alıp geçte olsa aramayı yanıtladı. Felix'in sesini duyacağı için pür dikkat karşı taraftan gelecek olan sesi beklemeye başlamıştı.
"Hyunjin." Sesi biraz pürüzlü gelmişti. Tam ne olduğunu soracakken tekrar konuşmasıyla aralanan dudaklarını birbirine bastırdı. "Buluşabilir miyiz?"
"O-olur ama neden?"
"Beni ilk sevdiğini söylediğin terasta bekliyorum seni."
"Felix bir şey söylemeyecek misin?"
"Sadece gel." Telefonu yüzüne kapandığında iç çekerek kendini yüz üstü yatağına bıraktı. Elleriyle yüzünü kapatırken yüzündeki aptal gülümsemeyi engelleyemiyordu. İşte şimdi yaşama sebebi geri gelmişti.
Vakit kaybetmeden banyoya geçip elini yüzünü yıkadıktan sonra Changbin'e görünmemeye çalışarak malikaneden ayrıldı. Bir de onun çenesini çekemezdi. Felix'in söylediği terasın binasına yürürken nedense içinde güzel bir his vardı.
Terasa geldiğinde toz olmasını umursamayarak yere oturup bağdaş kurarak onu beklemeye başladı Hyunjin. Yıldızlar buradan daha parlak, daha güzel gözüküyordu normalin aksine. Az önce hayatından vazgeçecekken şimdi yıldızların altında oturmuş hayatının gelmesini bekliyordu. Ne kadar garipti öyle değil mi? Beş dakika sonramızın garantisi yoktu.
"Gelmişsin." Arkasından gelen sesle gözleri arkasındaki Felix'i buldu Hyunjin'in. Onu görünce gözlerinin içi bile gülümsemeye başlamıştı.
"Geldim." Felix'in yanına oturması ve gözlerini yıldızlara çevirmesini dikkatle izliyordu Hyunjin. Onun her hareketini aklına kazıyordu. Bir yandan da içi yanıyordu. Patlamış dudağı, morarmış yanağı ve kızarık gözleri... Elini birkez daha kırmayı geçirdi içinden.
"Neden çağırdın beni? Benden nefret ediyorsundur sanıyordum. Ne de olsa zarar verdim sana." Hyunjin'in konuşmasıyla mavi saçlının gözleri onun hâlâ sarılı olan eline kaydı. Sesini temizleyerek geldiğinden beridir elinde sıkı sıkıya tuttuğu laptobu onun kucağına koyarak derin bir nefes aldı. Ona bunu anlatmakta neden bu kadar zorlandığını bilmiyordu.
Hyunjin'in meraklı bakışları altında izleteceği videoyu açıp gözlerini tekrar yıldızlara çevirdi Felix. Hyunjin açılan videoyu izlerken Felix yandan ona baktı kısa bir an. Mimikleri oynamasa bile çenesinin kasıldığını görebiliyordu.
"Sadece bil istedim. Ailen trafik kazasında ölmemişler." Derin bir sessizlik oldu ikisi arasında. Kimse konuşmaya cesaret edip ağzını açamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serseri / Hyunlix
Fanfic"Eğer o çeneni kapatmazsan vururum seni." Elime aldığım abimin susturuculu silahını ona doğrultmamla birlikte alayla salladı başını Hyunjin. Sanırım yapamayacağımı düşünüyordu. "Sıkıyosa vursana." Beni kışkırtmak için söylediği şeye karşılık hiç düş...