14. Bölüm

1.8K 98 218
                                    

Cüneyd, daha dedesine ne olduğunun şaşkınlığını yaşayamamışken ellerine takılan kelepçe ile fazlasıyla afallamış, kollarına dokunmaya çalışan polislerin onu yönlendirmesine izin vermişti.

Tam şuan neler oluyordu böyle?

Öndeki amcası ve ardında götürülen Naim sualinin bir nebze de olsa cevabını veriyordu.
Konu kesinlikle Zeynep ile ilgiliydi.
Sahi, Zeynep neredeydi?

M:"Durun! Nereye götürüyorsunuz?"

Müyesser ve beraberinde galeyana gelmiş faniler polislerin üzerine üzerine geliyor, onlarca soru yağdırıyorlardı.
Gerçekten, Cüneyd şuan ne yaşıyordu?
Nereye götürülüyor, kimlerle, ne ile itham ediliyordu?

Kafasında dönen onlarca soruya rağmen dudaklarını aralayıp bir şey sormuyordu. Hoş, bunca sesin içinde onunkinin duyulacağını da sanmıyordu.
Her zamanki gibi...
Her zaman olduğu gibi...

Düşündü Cüneyd, annesinin ömrünün yettiğince alnı ak, sırtı dik bir biçimde yetiştirdiği oğlu niçin şuan başını eğerek polis arabasına bindiriliyordu?

P:"Karışmayın kardeşim bizde görevimizi yapıyoruz."

Yanıbaşındaki polisin ve kalan herkesin bağırtısını duyuyor lakin algılayabildiğini düşünmüyordu Cüneyd.
Algılamak istemiyordu belki de.
Zira Cüneyd, ne suçlanmak ne de kurtarılmak istiyordu.
Cüneyd sadece yok olmayı bekliyordu.

Kapanan kapının ardından araba harekete geçmiş, belli belirsiz bir kaç kelimenin birleşimiyle kurulmuş cümlelerin ardından karakola ulaşılmıştı.

Polis arabasından kimseye dokunmamaya çalışarak güç bela inen Cüneyd, yine aynı şekilde karakola girmişti.
Hemen arkasından gelen amcasının seslenmelerini duyuyor fakat duymazdan geliyordu.

S:"Cüneyd'im sen hiç meraklanma ben çözeceğim bunu. Sen yeterki kendine sahip çık."

Amcasının kendisi için değil de iki dudağının arasından çıkabilecek ve herhangi birinin ayağını kaydırabilecek bir kelimenin varlığından korktuğunu biliyordu.

Karakolun içinde dönen curcunanın ardından sorgu odasına alınan Cüneyd, kesilen onca sesin üzerine kavuştuğu bu sessiz ortamı sevmişti.
Bir kaç dakika boyunca, tek başına olduğu bu odada boş bir noktaya odaklanmış, dört bir yana dağılan düşüncelerini ancak bir araya toplayabilmişti.

Biri izdivaç meselesini ihbar etmiş olmalıydı. Aklına bir kaç isim geliyordu lakin Cüneyd bunların üzerine düşünmemeyi seçmişti.
Zira içten içe yanlış olduğunun farkında olduğu bu durumun ortaya çıkması zaten kaçınılmaz bir sondu.
Gerçekler iyi ya da kötü farketmeksizin her zaman su yüzeyine çıkardı.
Cüneyd bunun bilincindeydi.

Peki Zeynep?
Ona ne olmuştu?
Ne durumda, neredeydi?
İyi miydi her şeyden önce?

Bir kaç saniyeliğine Zeynep geldi gözünün önüne. Stresten mantosunun kenarlarını sıkıyor ya da sağ elinin parmaklarıyla oynuyor olmalıydı. Yüksek ihtimal susamıştı da. Geçen zamanın üzerine Zeynep'in stres veya mutlu olduğu anlarda susadığını farketmişti Cüneyd.
Bilinçli ya da bilinçsiz ezberlemişti.
Her bir zerresini...

Hala daha boş bir noktaya bakmakta olan gözleri nihayet içeri giren yabancı bir adamla odağını kaybetmişti. Az ötedeki çektiği sandalyeye oturan adam, ellerini masada birleştirerek Cüneyd'e dönmüştü.

A:"Merhabalar Cüneyd Bey. Ben sizi bu süreçte temsil edecek avukatınız İlhan Faray. Siz hiç merak etmeyin. Bu süreci en zararsız şekilde atlatacağız inşallah."

Cübbeli KekimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin