16. Bölüm

2K 116 112
                                    

Zeynep ve Meryem'in gidişinin ardından duvarın dibine çöken Cüneyd, içinde kopan fırtınaları dindirmeye gücünün yetmeyeceğinin farkındaydı gayet.
Peki daha kaç kez öksüz kalacaktı böyle? Kaç terk ediş misafir olacaktı kaburgasının gizlediğine?

'Oğlum' demişti Meryem Hanım. Yıllar sonra bile birinin oğlu olabilme düşüncesi ne denli ezmişti Cüneyd'in içini.

Peki ya Zeynep?
Bir kitabın altı çizili mısralarından kopup, tozlu bir rafın ardından çıkmıştı karşısına. Gözleri gözlerine değmiş, alışagelmedik bir senfoni çınlamıştı kulaklarında. Ardından kaçırmıştı ürkek bakışlarını genç ceylan. Tüm kudreti ile karşısına dikilmesine rağmen bir an olsun gözlerini çekmeyen aslan, izin vermişti kaçmasına.

Daha sonra yine gelmişti aslanın yamacına. Düzen bozulmuş, aslanın gönlü, ceylanın bakışlarına düşmüştü.
Yıllardır hüküm süren haşmetli aslan, çelimsiz bir ceylana vurulmuştu işte.
Lakin bir ayrılığın tuzlu dalgası kıyısına vurmuş, kumların altına gizlediği neyi varsa açığa çıkarmıştı.

Cüneyd öylece kalmıştı işte.

***

Annesi ile birlikte evinden ayrılan Zeynep'in Cüneyd'ten bir farkı yoktu. Yapayalnız kalmıştı içinde bir yerlerde. Kuytu, köşeye sinmek zorunda kalan bütün hisler gün yüzüne çıkmış; Zeynep'in nasıl bir ihtilalin ardına sığınacağını bilmeyen kalbini sarmıştı.

Korkuyordu Zeynep. Ta en başındaki gibi ürküyordu fakat bu korku hiçbir vakit Cüneyd yüzünden olmamıştı. Kendinden korkuyordu Zeynep. Kendinde büyüttüğü insanlarından ve hislerinden korkuyordu.

Etrafındakileri hayran bırakan keskin aklı, Cüneyd'in adıyla köreliyor, olduğu yeri terk ediyordu adeta.
Neydi bunun ismi?
Bilmiyordu Zeynep.
Öğretmemişler, öğrenmesine de izin vermemişlerdi.

Zorunda kalınmışlığın kırgınlığını taşıyordu yıllardır Zeynep.

Kızının bu dalgın hallerini farkeden Meryem, yaptığı şeyin Zeynep için en doğrusu olduğunu düşünüyor; geçen her bir dakika ile göğsünü biraz daha geriyordu.

M:"Asma gül yüzünü kara kuzum."

Annesinin dediğinin gerçeklik payı yoktu Zeynep için. Tarihin hangi zamanında ayrılık hırkasını sırtlayan asmamıştı yüzünü?
Daha Cüneyd'e gidemeden Cüneyd'ten gitmişti Zeynep.

Ve tarih gelmemiş birinin gidişine şahit olmuştu.
(Özkan Sümbül)

Z:"Cüneyd efendi yalnız kaldı. Ya kriz geçirirse?"

Kızının hala daha bir türlü kendini düşünmeyişi Meryem'in bastırdığı öfkesini harlıyordu.
Aniden durmuş, elini kendince bir şefkatle Zeynep'in yanağına götürmüştü.

Ne tuhaftı değil mi? Daha bir kaç gün önce patlayan bir öfkeyle tokat attığı kızının yanağına yine aynı elini şefkatle indirmişti. Tezatlıkların üzerine kurulan bu dünya, bazen anlamsız kalıyordu işte.

M:"Ah kızım ah! Cüneyd efendinin seveni çok. Asıl mazlum olanı kimse görmez. Sen kendi derdine yan, kendi kaderine ağla."

Annesinin sitemi üzerine kendini açıklama gereksinimi bile duymayan Zeynep, yanına yaklaşan faniye dikkat kesilmişti.

F:"Hayırlı günler Hanımanne. "

Belli belirsiz bir baş selamı ile karşılık vermişti Zeynep.

F:"Sadi Hüdai efendi sizi huzuruna davet etti."

Cübbeli KekimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin