AŞK

159 53 20
                                    

MELİSA'dan
Sabaha karşı Burak'ın telefonla konuşması ile uyandım. Kalkıp yanına gittim ve anında telefonu kapattı.
"Kimdi?"
"Hiç. Yanlış numara aramış. Sen uyanmayasın diye ben baktım telefonuna kusura bakma."
Biraz gergin görünüyordu. Konuşmaları falan çok savunma içerikliydi.
"Sen iyi misin? Pek iyi görünmüyorsun?"
"Tabi canım iyiyim çünkü sen yanımdasın. Benimle olduğun sürece hiç kimse moralimi bozamaz. Hadi gel uykumuza devam edelim. Telefonunda sessizde kalsın. Yanından tekrar ayrılmak istemiyorum."
"Tamam hadi gidelim."
Yatak odasına gittik ve ona sımsıkı sarılıp uykunun beni ele geçirmesine izin verdim.

VEYSEL'den
Şu an evin yolunu hatırlamayacak kadar sarhoşum ama Melisa tüm varlığıyla beynimin içinde.
Nasıl olur da unutamıyorum onu?
Aklıma kazınmayı hangi ara başardı içime ne zaman bu kadar işledi de ben ondan bu kadar vazgeçemiyorum?
Hem bir dakika Melisa'nın telefonunun Burak'da ne işi var?
Melisa'yı beni bu lanet dönen dünyadan kurtarması için aradım ama o gerizekalı bu dönen iğrenç dünyanın bile içine sıçtı.
Melisa ile konuştuğumu zannettiğimden resmen telefonun başında yalvarıyordum.
Ama Burak Melisa şu an benimle birlikte ve aklına bile gelmiyorsun diyerek telefonu yüzüme kapattı.
Kaç saattir barda tek başıma oturduğumu bilmiyorum ama bir müddet daha burada kalabileceğimden emindim.
Melisa benim bu halimi asla görmeyecekti her ne kadar o benim sözlerime değer vermese de ben onun her yaptığına her dediğine değer veriyordum.
BURAK'dan
Burnuma gelen güzel kokular uyandırmıştı beni uykumdan. Uzun zamandır bu kadar derin yatamıyordum ama Melisa sayesinde huzurla uyumuştum. Gerçekten o nerede? Yüzümü yıkadım ve güzel kokuları takip ettim.
"Günaydın Burak." dedi baş döndüren bir gülümsemeyle.
"Günaydın aşkım." deyip onu kendime çektim. Onu öptüm , öptüm ve yine öptüm. Burnunu , yanaklarını , alnını , boynunu , dudaklarını...
"Neler yapıyormuş benim sevgilim?" diye sordum onu serbest bırakarak.
"13:00'da dersim var bir şeyler atıştırıp çıkmam gerek."
"Saat kaç ki?"
"11:30"
"Bayağı uyumuşum. Senin sayende."
"Benim sayemde?" diye sordu merakla.
"Nefesinin , dudaklarının , bakışlarının uyuşturucu bir özelliği var. Bağımlılık yapıyor resmen. Huzur veriyor. Huzur verince de iyi bir uyku oluyor."
"Hem bağımlılık yapıp hem huzur veren tek varlık ben olmalıyım." dedi alaylı bir sesle.
"Herkesten farklı olduğunu daha kaç kez söylemem gerekecek limon çiçeği'm." dedim göz kırparak.
Aramızdaki mesafeyi kapatıp sıkıca sarıldı.
"Böyle konuşmaya devam edersen derse gitmekten vazgeçebilirim."
"Aa! Bu iyi bir fikir." diye fısıldadım.
"Burak doktorluk benim hayatım ve ben hayatım dediğim şeyleri kolay kolay bırakmam." dedi imalı bir sesle.
"Bende dahil miyim o kolay kolay bırakamayacaklarına?" "Hayır." dedi ciddi bir ifadeyle.
"Tamam." harbiden bozulmuştum ve bu sesime de yansıdı.
"Benim en nefret ettiğim şey nedir biliyor musun?" dedi.
"Hayır."
"Cevabı bilinen sorular sormak. Sen benim hayatım değilsin. Sen zaten benim tüm benliğimsin hayatımı kolay kolay bırakamayabilirim belki ama BENLİĞİMİ ASLA KİMSEYE YAR ETMEM." dedi son sözlerini bastırarak.
İşte benim prensesim yine gönlümü almayı başardı.
"Limon çiçeği'm tebrikler durumu kurtardın." dedim içten bir gülümsemeyle.

LİMON ÇİÇEĞİ'M (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin