7

199 20 0
                                    

Sadece birbirlerine bakıyorlardı. İbrahimin yüzünde küçük bir sırıtış, sidelyanın yüzünde ise bir duygu yoktu.

Sidelya: Sensin, o sensin.

İbrahim: Benim sultanım. Aşk-ı deryanız.

Sidelya efsun a yanlız bırakması için işaret edince hatun kestane saçlarını bir o yana bir bu yana sallayarak gitti. Daha doğrusu gözcülük etmeye.

İbrahim bir cesaretle genç sultanın yanına yaklaştı. Karşısında cesur bir şekilde duruyor, özgürce lacivert gözlere bakabiliyordu. Nasıl eşsiz bir mavi tonuydu bu?

İbrahim: Sizin güzelliğiniz tüm cihana dedikodudur, bu ne güzellik, bu ne huy, bu ne ruhtur. Muhibbi ansızın divane oldum. Bu ne ıtır, bu ne endam, bu ne boydur. Göz yaşı dalgalarım lacivetlerinin arasında kaybolur.

Sidelya İbrahim'e öyle güzel gözlerle bakıyordu ki gören yedi harikadan birine bakıyor sanırdı. Oysaki gözleri belki de yıldızlardan daha parlaktı. Bakışları ile aşkını konuşturuyordu yıldız çiçeği.

İbrahim: Zambaklar, yıldız çiçeğini kıskanır oldu. Gök yüzünü kaplar büyün. Saçların kış ateşi, Ocak ayının közleri. Benim kalbim de orda yanıyor.
(Ehehehe it den aldım çaktırmayın)

Sidelya: İbrahim...

Sidelya yaklaşmış ellerini ibrahimkilere kenetlemişti. Ayrılmasını hiç istemez gibi.

Sidelya: Bunlar ne hoş sözlerdir, beni ziyadesiyle bahtiyar ettin.

İbrahim: Benim gönlümün nuru sultanım, ben size bir meftun kulunuzum, kölenizim. Bu kulunuza dönütünüz nedir?

Sidelya: Aynı şeyleri hisseder olurum ibrahim. Bu zambak bahçesinde, sana evleneceğimizi söylediğim günden beri kalbim senin için çarpar durur. Zira başkası için atamaz ki.

İbrahim genişçe gülümsedi ve yavaşça sultanının ellerini kaldırıp öptü. Birbirlerinin deryalarına dalmış, tam da derinleştirmek isteyeceklerken bir ses duyuldu.

Efsun: Sultanım, paşam! Rüstem ağa yaklaşıyor!

Sidelya hemen kenetlenmiş elleri bıraktı ve arkasına bile bakmadan koşmaya başladı. Efsun ile birlikte arka bahçeye girdiler. İbrahim ise havada kalan kollarına bakıyordu.

Rüstem: Paşam.

Eğildi ve selam verdi.

İbrahim: Rüstem ağa, senin bu vakitte ben işin vardır sarayda?

Rüstem: Hünkarımız yeni getirilecek safkan atlar hakkında malumat istemişlerdi, tapularını getirdim paşam. Hayrola siz?

İbrahim: Ne demek siz? Ben burada yaşıyorum ağa sana malumat verecek değilim de haydi git işine.

İbrahim o meşhur baştan savma el hareketini yaptı.

Rüstem: Elbette paşam.

Rüstem selam verip yoluna devam etti. İbrahim ise fazla oyalanmadan dairesine girmek için saray kapısına yöneldi.
*************************
Sümbül: Celaut, yahu kaç kere deyeceyim sana sultanımız kavurma yemezler diye.

Şeker: Yahu mahidevran sultan da bir garip, kavurma sevilmez mi?

Sümbül: Be heyyy-

Daye: Kesin gürültüyü! Validemiz iyileşti diye adak kesiyoruz lakin siz meymenetsizler laf geveleyip yemeğin hayrını kaçırıyorsunuz.

Olayların ve ibrahim ile sidelyanın buluşmasından bir hafta geçmişti. Valide kızının sürgün edildiğini duyunca daha da fenalaşsa da bunun en iyisi olduğunda karar kılmıştı. Sidelya ise ibrahim ile buluştuğunu kimseye hatta selim e bile söylememişti. Sadece saygınlığını bozmak istemiyordu.

Yıldız Çiçeği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin