9

185 18 4
                                    

Sidelya, ormanda izini İbrahim'den kaybettirmişti. İbrahim her yerde onu arıyordu.

İbrahim: Sultanım! Sidelya, sidelya sultanım!

İbrahim bağırıp çağırırken birden başının arkasında bir acı hissetti. Biri başının arkasına kozalak atmıştı. Bir tane daha isabet etti.

İbrahim: Bu ne böyle!

Sidelya ağaçların arkasından atı ile çıktı. Elleri kozalak doluydu ve sinirle onları İbrahim'e atıyordu.

Sidelya: İbrahim! Kolla kendini!

Ve teker teker atmaya devam etti. İbrahim sadece başını kollamaya çalışıyordu.

Sidelya: Kolla kendini!

Kozalaklar bittiğinde ibrahim kollarını kafasından çekti ancak anlına isabet edenlerden biri orayı biraz kanatmıştı.

İbrahim: Sultanım ne yapıyorsunuz? Tüm bunların sebebi ne!

Sidelya: Ali ağanın boynunu kesmişsin. Geldiğinde kanlar içindeydi. İyi ki bana her şeyi anlattı, iyi ki!

İbrahim: Bana bu kadar mı güvenmiyordunuz, bu kadar mı şüphe ediyordunuz benden!

Sidelya: Prenseslerle oynaşıyormuşsun! Bana söylediğin o şiirlerden sonra!

İbrahim derin bir nefes aldı.

İbrahim: O prensesi hünkarımız haremine alacak, o bir esir ve ben de onu kaçma vukatlarından korumak amacıyla görevlendirildim. Hünkarımız valideniz Hürrem sultanın haberi olmasın diye onu gizlice halvet alacaktı, anlayacağınız oynaşan ben olmadım olmayacağım sultanım.

Sidelya sadece duruyordu. Öylece bakıyordu İbrahim'e. Atını ibrahimin atına getirdiği de tam olarak yan yanaydılar. Sidelya ibrahimin yüzüne elini koyup kendisine çevirdi. Gülümsüyordu. Baş parmağı ile okşayıp akan kanı mendil ile temizledi. Sonra tekrar baktı ona. Sesini inceltip şehvetleyici şekile getirdi.

Sidelya: Beni sarayıma götür... ibrahim...

İbrahimin göğsü sıkışmış birden çok farklı hisler hisseder olmuştu. Bu ses... fazla tahrik ediciydi. Sidelya, çok beklemeden ibrahimin dudaklarını kendisininkilerle birleştirdi. İbrahim şok üstüne şok yaşıyordu. Az önce onu bir şeytan gibi taşlayan sultan şimdi onu öpüyordu. Sultanının bir kolunu tuttu ve öpücüğü devam ettirdi. İkisinin de gözleri kapalıydı. Dudaklar ilk öpücüğün etkisiyle fazla kıpırdamıyordu ancak bir bütün olmak ister gibi birbirine kenetliydi. Ayrılan sidelya oldu. Ona bir gülümseme verip saray doğru atı ile gitmeye başladı. İbrahim öylece kalmıştı ancak sonra peş peşe göz kırpıp sırıttı ve sultanın peşine takıldı. Sidelya atı ile önden giderken orada onları dinleyen Hürrem ve Rüstem ikilisine gitmeleri için işaret etti.
****************************
Süleyman: İstanbulumun manzarasını beğendiniz mi prenses?

Prenses yarım Türkçesi ile konuştu.

İsabella: Burası bir hayli güzel, Işıl Işıl, neşeli. Cennete benziyor burası.

Süleyman kıkırdadı. Beraber has odanın balkonundan İstanbul'u seyrediyorlardı.

Süleyman: Öyledir lakin ne zorluklarla alınmıştır, ne canlar verilerek elde edilmiştir bu cennet. Büyük atam Fatih sultan Mehmet'in bana mirasıdır İstanbul.

İsabella: Siz de onun gibi yiğit, cesur adamsınız Süleyman. Siz çok güçlü, çok zeki.

İsabella övdükçe övüyordu Süleyman'ı. Süleyman da her sözüne gülümseyerek arada hoşnut olduğunu belirten sesler çıkarıyordu. Has odanın kapısı çalındı.

Yıldız Çiçeği Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin