3.0

135 11 36
                                    

Yorumları bekliyorum.

***

Nikah gerçekleştikten sonra eğlenmek adına gideceğimiz mekana doğru yola çıkmıştık yirmi küsür kişilik bir grup olarak. Ama gruptaki hayvan erkeklerimiz açlıktan öldüklerini iddia ettikleri için bizi yolda gördükleri rastgele bir açık hava barbekü dükkanına sokup yemek yememiz gerektiğini ısrarla kafamıza kakmışlardı.

Şimdi de koca bir masanın etrafındaki yirmi kişi olarak grup hâlinde olan sohbetlerimiz eşliğinde saatlerdir beklediğimiz etlerin hâlâ gelmesini bekliyorduk.

"Söylemeyeceğim diyorum."

Kafamı çevirip koloni hâlinde gezen ve yine koloni hâlinde oturan erkek grubuna tekrardan baktım bu  cümleyi duymamla. "Ulan şarkıcı var ortamda, ne diye bana şarkı söyletiyorsunuz? Manyak mısınız siz?"

"Ben de söylemem!"

Bağırışımı duymuş gibi hepsi bana döndü anında. Nikahtaki olaydan beridir ara ara ikimize bakıp dursalar da kimse açık açık bir şey sormamıştı. Benden değil de ondan gerçekten de çekiniyorlardı sanırım.

"Bok söylemezsin, öyle bir söylersin ki."

Ağzım açık kaldı bu cümleden sonra. Aynı masanın etrafında oturuyor olsak da aramızda epey bir mesafe vardı ve ben duyabildiysem kurulan bu cümleyi herkes duymuş olmalıydı.

"Sizin derdiniz ne ya?" diye sordu Elif daha fazla dayanamarak. "Eski meseleler yüzünden koca koca insanların tartışması çok komik görünüyor."

"Boş ver." dedim bu sefer de ben. Açıklasam ne anlatacaktım, ne diyecektim onu bile bilmiyordum. Kalkıp da aslında aylardır konuştuğum biri vardı, o kişi tam karşınızda oturuyor olan adam diyemezdim.

"Madem boş veriyoruz, olayı uzatmayın. Koca koca insanlarsınız, iki üç şarkı sözünü mü paylaşamadınız?"

Bu cümleyi kuran kişi yine Elif'ti. Efe de bana baktı keskin bir şekilde. Derince yutkundum. Olan şey gayet belliydi ama inanmak istemiyordum. Onunla haftalardır, hatta aylardır flört eden kişi bendim. Ona onu anlatmıştım, askerlerle alakalı kötü tecrübelerimi de anlatmıştım. Hem de bunu iki kere yapmıştım.

Kendince haklıydı ama beni suçlayamazdı. Karşımdakinin kim olduğunu bile bilmeden kurduğum cümlelerin oluşturduğu kalp kırıklıklarının faturası bana kesilmemeliydi.

Dudağı tek taraflı olarak hafifçe yukarıya doğru kıvrılır gibi olunca anında çekti gözlerini benden. Eli gömleğinin yakasına gittiğinde kendini de hafifçe geriye doğru ittirdi. "Siz ne yaparsanız yapın, ben biraz yürüyeceğim." demişti daha yumuşak bir tonda.

Onun kalktığı sandalye sendelediği için geriye doğru düşünce ilk sandalyeye sonra bana baktı.  En son da düşürdüğü sandalyeye ufak bir tekme atıp son hızda uzaklaşmaya başladı yanımızdan.

Ben de kalktım hemen ardından olacak şekilde. Ne yapacağımı bilmiyordum ama bir şekilde olayları çözmesi gereken kişi benmişim gibi geliyordu. Tüm gözler bana dönse de kimseyi umursamadan üzerimden yukarıya doğru katlanan elbiseyi çekeleyerek düzelttim ve peşine düştüm onun.

Masadan iyice uzaklaştığımızda ise "Yavuz" diye seslenmiştim varla yok arası bir sesle. Arkasında olduğumun farkında olduğuna emindim. Nitekim beklediğim gibi birkaç saniye duraksadı adını zikretmemle. Ama yine de hemencecik toparlanıp adımlarını hızlı hızlı atmaya devam etmişti.

Ben de hızlandırdım adımlarımı. Ayağımdaki topuklulara, üzerimdeki mini elbiseye rağmen yürüdüğüm hız inanılır bir hız bile sayılmazdı. Ben peşinden gittikçe daha da hızlanıyordu zaten Yavuz da.

MANZARAM SEN | TEXTİNGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin