34+35

287 26 121
                                    

Deli olduğumu düşünebilirsin.
Ama bu benim arzulayış şeklim.
Ya oldukça açık bir şekilde söylersem?
Sadece bebeklerini bana ver.
Tıpkı su gibi içeceksin
Ve tadı şeker gibi diyeceksin
Bebeğim, ben sürdüğüm zaman emniyet kemerine ihtiyacın olabilir
Bir kapı gibi açık bırakacağım gel gir içeri
Karın olsam da metresinmiş gibi vurabilirsin
Başka bir alete ihtiyacım yok, hayır
Komşular "deprem" diye bağırıyor
4.5 şiddetiyle yatağı salladığımda
Ama senin vuruşların yanında bu hiçbir şey kalır.
Gece yarısı başlayacağız ve gün doğumuna kadar sürecek
Zamana ihtiyacımız yok
Ama kim sayar ki zamanı?
Hayata sahip olduğumuzda
Tüm favori noktalarını biliyorum
Her şeyi baştan alabiliriz
Tüm hayallerin gerçekleşmesi gibi bir şeysin sen
Vuruşlarınla uykuya dalmak istiyorum, bir fahişe gibi
Peki bu gece ne yapıyorsun?
"Seni beceriyorum" desen iyi olur.
Seni ayakta tutmak istemiyorum
Ama göster bana, devam edebilir misin?
Çünkü o zaman seni ayakta tutmam gerekecek
Kahretsin!
Belki seni ayakta tutarım, oğlum
Bütün gece ayakta kalabilir misin?
Gün doğana kadar becer beni
34+35..

"Siktir! Yine mi?!"

Penisindeki ani seğirmeyle irkildi ve iri ellerini penisinin üstüne, attığı arzu çığlıklarını susturmak istercesine, bastırarak kafasını da bıkkınca geriye düşürdü.

Zihnini, partide yaşadığı anlardan kurtarıp dağıtması için açtığı filmde çalan şarkının sonuçlarıydı bunlar.
Başta önemsemedi. Bir şarkıydı ve dinler geçerdi. O an onu şu lanet geceden uzaklaştırabilecek her türlü şeye razıydı.

Ama sanki evren, Ay Kuşağı ile bir olmuş ve onun üstüne oynamıştı dalga geçercesine.
Öyle ki aksiyon olarak başlayan film bile sinsi bir yılan gibi fon müzik bahanesiyle fısıldıyordu şimdi ona bu tahrik edici sözleri.

Ay Kuşağı'nın bir insan olmadığı düşüncesi gerçek olabilir mi? Diye düşündürdü bu dakikalar ona.
Öyleyse nasıl bir Tanrı misali tüm evreni ve hatta karanlıklarla örtülmüş bu adamın zihnini bile kontrol edebiliyor gibiydi?

Nasıl bu; kendinden başka hiçbir şeyi önemsemeyen, yalnızca kendine ve kendi bildiklerine odaklı olan Jeon Jungkook'un zihnini ele geçirmiş ve şimdi de aldığı her nefesi bile o kontrol ediyormuş gibiydi?

Sanki tüm evren onun emirleri ile hareket ediyordu. Öyle bir itaat uyumu vardı bu dakikalarda.

Lanet olsun, neden izlediği film bile şu an Ay Kuşağı'nı haykırıyordu ona?!

Dinlediği her bir söz..
Şarkının her bir tınısı..
O kadar Ay Kuşağı diliydi ki...

Bu sözlerin onun dudaklarının arasından çıktığı hayalini ister istemez yerleştiriyordu zihinlere.
Sanki Ay Kuşağı boyut değiştirmiş ve bir şarkıya evrilerek zihnindeki müziğe sızıyordu izinsizce.

Oysa o, bu düşüncelerin aksine hiç arkasına bile bakmamıştı giderken. O kadar emindi arkasında bıraktığı adama yaptığı o büyünün sonuçlarından. Onu nasıl rüzgârda savrulan bir çiğ tanesi gibi çaresiz bıraktığından..

Bu çaresizliğe sebep olan imkânsızlığını dile getirmeye geldiğini söylemişti o partide.
"Sana gerçekleri göstermeye geldim" demişti.

Ay KuşağıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin