Three

76 15 33
                                    

Günümüz

Hongjoong'un ailesi parçalandığında henüz üç yaşındaydı. Babası kumar bağımlısıydı ve zamanla tüm varlıklarını kaybetmişti. Bayan Park kocasına aşık bir kadın olduğundan giden araba, ev ve diğer malları umursamamıştı. Kocasının düzeleceğine ve oğlunu güzel bir ailede büyüteceğine tüm yüreği ile inanıyordu, ta ki kumarda kendisinin satıldığını öğrenene kadar.
"Git hazırlan," demişti adam. "sattım seni, birazdan almaya gelecekler." O an tüm umutları kırılmış, kalbine batmıştı.

Oğlunu bile alamadan kaçıp gitmişti evden.

Boşanma davasında ne kadar bunları kanıt gösterse de uzadıkça uzamıştı mahkeme.
En sonunda teklif sunmuştu adam, "Hongjoong'un velayetini verirsen anlaşmalı boşanırım." Diye.

Çaresiz kadın minik oğlu ile ayda bir kere görüşmek şartı ile velayeti vermişti.

Başka seçeneği yoktu.
Hongjoong'u da alacaktı zaten, sadece birkaç ay dayanması ve düzen kurması gerekiyordu.

Ama pekte düşündüğü gibi olmamıştı. Yıllar geçmesine ve kurduğu düzene rağmen dosya kapanmış, mahkeme yanıt vermemişti.

Şu an Hongjoong on sekiz yaşındaydı.
Annesi ile görüşmeyi on dört yaşındayken, kendi iradesi ile kesmişti. Onu, öyle görsün istemiyordu. Gözlerinden bir şey yakalamasından, yaşadığı şeyleri anlamasından korkuyordu.

Elinde olsa abisi ile de görüşmeyecekti. Ama Yunho ne zaman Hongjoong aramasını cevaplamasa dibinde bitiyordu.
Yerin dibine girse, yerin dibine girip onu buluyor, göğe çıksa kanatlanıp yanına varıyordu.

Şu anda olduğu gibi...

Yunho

Hongjoong son model mavi parlak arabası ile sokakta drift atıp bitiş çizgisini geçtiğinde parmaklarımla şakaklarımı ovaladım.

Son zamanlarda gece nöbetlerine kaldığım için onu kontrol edemiyor, sadece mesaj yazıp yokluyordum. Beni her seferinde geçiştirmeyi başarmıştı iyi olduğuna dair ama ben biliyordum iyi olmadığını.

Hongjoong bana duygularını açmayı bırakalı çok olmuştu. Gerçi artık bir şeyler hissedebildiğinden şüphe ediyordum. Her şeyi alaya alıyordu son zamanlarda.

Ciddi anlamda.

Her şeyi.

Arabadan indiğinde gözüm önce üstünde dolandı. Ayık duruyordu ve mutluydu. Kazanmanın getirdiği gurur yüzünden okunuyordu. Yan koltuktan inen çocuğu gördüğümde endişelenmiştim çünkü indiği gibi ağaç dibine istifra etmeye başlamıştı. Hongjoong'tan önce çocuğun yanına gitme kararı aldım ve iç cebimden mendil çıkartıp uzattım. "İyi misin?" Demeyi de ihmal etmemiştim, her ne kadar iyi durmasada.

"Araba tutuyor, bir şeyim yok." Dediğinde göz devirdim. Kafayı yemişti galiba?

"Madem öyle niye arabaya biniyorsun? Hemde Hongjoong'un arabasına?" Çocuk ağzını sildiğinde mendilin pis kısmını içe katladı ve ayağa kalktı. Ağaç gövdesinden destek alırken kafasını kaldırıp bana baktı. "Mendil için teşekkürler." anlaşılan cevap vermeyecekti. Yani anlamayacağımı falan mı sanıyordu?

Cars, Drugs and Curse :: SeongJoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin