Ten

66 15 14
                                    

Yazardan

Hongjoong'un hayatı hiçbir zaman mutlu anılara ev sahipliği yapmamıştı. Hongjoong hiçbir zaman içinden gelerek kahkaha atmamış hatta kıkırdamamıştı bile.

Ta ki Juyeon ile tanışana kadar.

Juyeon, Hongjoong için güzel bir yaşam sebebiydi.

Karanlık geceleri aydınlatan ay, çorak topraklarda filizlenen çiçek, ciğerleri için nefesti.

Uzun zamandır Ay'ı görmemiş, çiçekleri koklamamış ve boğuluyormuş gibi hisseden birisi için büyük bir şanstı bu duyguları yeniden tadabilmek.
Öte yandan, bunları hak etmediğini biliyordu.

Karanlığı ile Ay'ı kapatabileceğini, tabiatı gereği çiçekleri kurutabileceğini ve boğulurken can nefesini alamayacağını biliyordu.

Juyeon, kaybedilmiş bir oyundu. Ama güzeldi.

Çok güzeldi.

Juyeon

Zil sesini duyduğumda hızla oturduğum yerden kalktım ve koşarak kapıya ulaştım.
Yüzümdeki gülümseme kapıyı açtığım anda sönmüştü. Hongjoong geldi sanmıştım...

Karşımda dikilen iki adamla kaşlarımı çattım.

İri ama orta boylu bir adam ciddi bir ifade ile yüzüme bakarken bir süre ona baktım. Boş gözlerle. "Lee Juyeon?" adamın arkasında kaslı ve ondan daha uzun, yüzünde anlam veremediğim bir sırıtış olan adamın konuşmasıyla ona baktım bu sefer. "Buyurun?" Dedim ismimi kullanmasıyla.

Sima tanıdıktı. Bir yerlerde gördüğüme emindim. Zihnim anıları tararken pahalı bir dergi kapağında yakaladım adamın yüzünü.

Kim Hanbin.

Hongjoong'un üvey babası.

"Biraz konuşabilir miyiz?" Sorusu üzerine tereddüt etsemde kenara çekildim ve içeri girmesine izin verdim.

"Hongjoong... iyi mi? Bir şey mi oldu?" Sadece Bay Kim içeri girdiğinde arkamızdan kapıyı kapatıp konuştum.

"Hongjoong..." dedi etrafa bakıp içeri ilerlerken. Gerçek hali dergideki halinden daha iyiydi...
Ama neden burada olduğunun merakı ağır bastığından hiçbir yerini inceleyemiyordum. "Gayet iyi. Ben de o yüzden geldim..." koltuğa oturdu. Bacaklarını hafifçe açtı ve rahat bir tavırla bana baktı.

Gözleri ayaklarımdan bacaklarıma, bacaklarımdan gövdeme ve en son gözlerime kadar çıktı yavaş yavaş. Tüylerim ürperirken ayakta dikilmeye devam ettim.

"Kaba olmak istemem ama neden buradasınız?"
"Hongjoong ile bir ilişki içinde olduğunuzu düşünüyordum." İç çekerek konuştuğunda kaşlarımı çattım. "Hayır?" Dedim karşısındaki tekli koltuğa otururken. "Arkadaşız sadece."
"Oh sevindim," mırıldanıp gülümsedi ve yüzünü sıvazladı. "çünkü Hongjoong ile bir ilişkiniz olsaydı yaptığı şeylerden dolayı, onu iyi yetiştiremediğimi düşünüp kendimi suçlayacaktım."

Yazardan

Juyeon duydukları karşısında duraksasada gülümsemekle yetindi. "Anlıyorum. Ama Hongjoong ile bir ilişkimiz yok."
"Öyleyse içim rahatladı."

Kim Hanbin tam bir ünlem işaretiydi. Her hareketi... her lafı bir uyarıydı. İlk önce noktayı koymuş sonrasında ise çubuğu çizmek için hamle yapmıştı.

"Hongjoong iyi mi diye sormuştun, mesajlarına ve aramalarına dönmedi muhtemelen..." elindeki telefonun ekranını açtı ve dün kaydedilen, ofisteki kayıdın başlatma düğmesine bastı. "Kendisi çok meşgul. Ortağımı baştan çıkartmakla meşgüldü yani..." telefonu masaya bıraktı ve Juyeon'un önüne itti.

Genç çocuk yutkunup dudaklarını yaladı ve göz ucu ile ekrana baktı.

Etraf karanlıktı ama büyük alana loş bir ışık hakimdi. Hongjoong; takım elbiseli bir adamla tüm koridor boyunca öpüşerek duvardan duvara dolaşıyor, gayet kendinde bir şekilde siyah saçlı adamın arsız tavırlarına karşılık veriyordu.

Siktir dedi içinden. Siktir siktir siktir...

Gözlerini kayıttan çekmek istiyordu ama yapamıyordu.

Kalbi öyle hızlı atıyordu ki sanki tüm evde yankılanıyordu gümbürtü sesleri.

Kendini tutamayarak telefonu eline aldı ve izlemeye devam etti.

Hongjoong ve adam camın önüne geldiğinde gözleri doldu. Her şeyi net bir şekilde görebiliyordu...

"Hongjoong küçüklüğünden beri ilgiyi ve lüksü seven bir çocuktu..." Juyeon'a ulaşmaya çalışıyordu sözleri ama pek başarılı olmuyordu.

Genç çocuk gözlerinden akan yaşlarla elinde tuttuğu ekrandan videoyu izlemeye devam ediyordu.

İzlemek istemiyordu.

Bunu yapmak etik değildi ama kendine engel olamıyordu.

Hongjoong gayet kendinde ve istekliydi.

Söylediği her şey yalan mıydı? Tüm o varoluşsal sıkıntıları... beni görmek istemesi... benim dizimde yatıp ağlaması... hepsi yalan mıydı?

"Juyeon," Kim Hanbin ayağa kalkarken çocuğa baktı "Hongjoong'a duyguların olduğu belli. Ki bu duyguları o da biliyor. Seni cebinde tutarken ihtiyaçlarını bu şekilde karşılıyor. Sana cinsellik olarak yaklaşmadığına eminim... nedeni bu. İyi bir imaj çizmeye çalışıyor gözünde." Ağlayan çocuğun elinden aldı telefonunu.

Juyeon'un içindeki kıskançlık ve hayal kırıklığı eş zamanlı olarak volkan gibi kaynıyordu. Juyeon'un akan her bir göz yaşı ise Kim Hanbin'in güç ve egosunu limana taşıyan bir okyanustan başka bir şey değildi.

Birisi yanarken bir diğeri ferahlıyordu.

"Oğlumun gerçek yüzü bu... onun adına özür dilerim."
"Ben," dedi Juyeon gözyaşlarını silerken "Hongjoong'a aşığım..."
Kim Hanbin omuz silkti. "Anlaşılan o sana aşık değil. Yıpratma kendini." Ve telefonunu cebine koyup evden çıktı.

Juyeon yüzünü elleri arasına alırken aklındaki görüntülere daha fazla ağlamaya başladı.

————

JUYEON
BALLI
ÇÖREĞİM
😭

Cars, Drugs and Curse :: SeongJoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin