Five

66 14 20
                                    

Hongjoong

Telefonumun zil sesi ile gözlerimi açtığımda bir süre tavana baktım. Güneş daha doğmamıştı.
Hemen yan tarafımdaki telefona uzandım ve gözümü alan ekrana bakıp saati kontrol ettim. Saat beşti. Arayan ise babalık.

"Efendim?" Dedim uykulu sesimle. "Evde değilsin."

Hasiktir.

Kocaman bir hasiktir.

"Evet," dedim yattığım yerde doğrulurken. Juyeon'un yanımda uyuduğunu o an idrak etmiştim. "Arkadaşım hasta olmuş. Evden çıkarken uyuyordunuz, rahatsız etmek istemedim."

Derin bir nefes çekti.

"Anladım. Geçmiş olsun dileklerimi ilet. Yapabileceğimiz bir şey varsa kartından hallet, sorun yok."

Çok iyi bir babaydı!
Kesinlikle en iyisiydi.

Hayatıma dahil olan/olmayan herkes böyle düşünürdü. Çünkü onun lanet gerçek yüzünü sadece ben biliyordum. Ve birkaç kodoman arkadaşı.
Beni sattığı kodomon arkadaşları...

Ama bu kadar çabuk inanması, garipti.
Sonuç olarak... ne bileyim. Kurnaz bir adamdı o.

"Teşekkürler, efendim."
"Hongjoong." Güldü. "Araban burada ve kimse seni görmemiş çıkarken, kameralar hariç."

Titrek bir nefes verdim. Gülesim gelmişti.
İnandı diye düşünmüştüm daha saniyeler önce...

"Ben..."

Sikeyim. Ne diyecektim ki?

"Sen?" Dedi ve hemen ardından zipposununun sesini duydum. Ardındansa sigarasından derin bir nefes çektiğini...

"Her neyse," dedi soğuk bir tonlamayla "erkek olduğunu ve seninde ihtiyaçların olduğunu biliyorum. Bunları görmezden gelebilirim. Aktif taraf sen olduğunda..."
"Hayır! Gerçekten arkadaşımdayım! Öyle bir şey yok, efendim. Gerçekten." Juyeon'u uyandırmamak için oldukça kısık sesle konuşmaya çalışıyordum ama mümkün olmuyordu.

Tüm vücudum yanıyordu şu an. Öyle gerilmiştim ki... barda sürtsem ya da tek gecelik takıldığım birisinin yanında olsam gram siklemezdim.
Juyeon ile olduğumdan, onu tehlikeye atma korkusuyla terlemeye başlamıştım.

"Hm, öyleyse konum at. Gelip alacağım seni."
"Tamam." Dedim telefonu kapatmadan hemen önce. "Hemen atıyorum."

Rehbere girdim ve doğrulduğum yerden kalkıp soğuk zemine bastım. Başım dönüyordu, bugün hiç içmemiştim ve krize gireceğimi tahmin etmem zor değildi. Ama biraz daha dayanmalıydım... hızlıca yerdeki ayakkabılarımı aldım ve kapıya ilerlerken zorda olsa giydim.

San dördüncü çalışta açtığında bana acil olarak konum atmasını söyleyerek kapattım. Hangi cehennemdeyse orada olacaktım. Şehrin diğer ucunda da olsa, koşarak oraya varacaktım.

Konum on saniye sonra mesaj olarak geldiğinde babalığa ilettim ve Juyeon'un evinden çıktım.

Vakit kaybetmeden koşmaya başladığımda soğuk havanın yüzüme çarpmasıyla uykum biraz daha açılmış, başımın dönmesi azalmıştı.

Biraz daha sabredebilirim.

Telefondan konuma baktığımda yanlış yöne koştuğumu görüp küfrederek geri döndüm. Yürüme mesafesiyle yarım saat gösteriyordu, koşarak on beş dakikada orada olurdum.

San:
Sorun ne?
Bir şey mi oldu?

Hongjoong:
Beni
Biraz
İdarw et
Babalık geliyoe

San:
Tamam

Hongjoong:
HASTASIN
TSMSM MI
ONDAN SANA GWLFİM

San:
Aynen
Ölüyorum hastalıktan
Barda...
Konuma baksana amk
Apaçık bar konumu

İşte o an sıçtığımı ve sıvadığımı anladım.

Yine de koşmaya devam ettim.

Ciğerlerim patlayacak gibi olsa bile, hatta patlasa bile duramazdım.

Hongjoong:
Seni almsya gleifğimi söylerix iştw
Aptal
İstifea  ettim fqlan dwrsin
Koşuyorum yazmaıyoeum amkçcou
Arabayla değiliö
Uydur birş eyler

San:
Ya Wooyoug'u ayartmıştım tam amkkkkk
Of

Yazardan

Hongjoong var gücü ile koşmaya devam ederken Juyeon Hongjoon'un arkasından kalkmış, yatakta oturuyordu. Tüm telefon konuşmasını duymuştu.
Ve endişeliydi. Kendince az çok tahmin edebiliyordu Hongjoong'un hayatını. Araştırma yapmıştı.
Magazine düşen haberler, resimler, Bay Kim'in biyografisi... hepsine bakmıştı merak edip. Çünkü Hongjoong oldukça lüks takılıyordu. Bu paranın nereden geldiğini merak etmişti.

Ama bir terslik vardı çünkü Hongjoong yaşıtları gibi davranmıyordu. Yaşıtları gibi davranmaya çalışıyordu. Barlarda içiyor, sızıyor ve sonra ortadan kayboluyordu. Öyle soyutlanmıştı ki gerçeklikten yaşıtlarının sadece bunları yaptığını düşünüyordu. Ama asıl yaşıtları sabah okula gidiyor, bazıları üniversiteye hazırlanıyor ve kütüphanede sabahlıyordu. Bazıları ise okul çıkışında arkadaşları ile kahve içmek için sözleşiyor, rutin hayatlarından konuşuyorlardı.

Juyeon, Hongjoong'u çözdüğünü zannetsede büyük düğümün arasındaki sadece bir, bilemedi iki pürüzü fark edebilmişti.

Kendini toparladı ve yattığı yerden kalkıp mutfağa geçti, kendisine filtre kahve hazırladı. Kahvenin demlenmesini beklerken varlığından çokta emin olmadığı Tanrı'ya dua etmeye başladı.

||||

4 saatlik uykuylayım 🤙🏻

Cars, Drugs and Curse :: SeongJoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin