Eight

70 14 20
                                    

Yunho

Sol bileğimdeki saatimi bir kez daha kontrol edip yine sol tarafımda kalan devasa eve baktım.
Hongjoong yaklaşık iki saattir telefonuna bakmıyordu ve ben panikten kafayı yemek üzereydim.

Başımı önüme çevirip büyük bir iç çektim.

Ellerimi direksiyonun iki yanına koyup sıkıca kavradım deri kabzayı.

"Neredesin Hongjoong..?" Kendi kendime mırıldanırken telefonuma düşen arama ile vitesin önünde duran telefonumu alıp ekrana baktım.

Mingi arıyordu.

Aramayı cevaplayacağım sırada sol tarafımdaki camın tıklanması ile irkilerek telefonu sessize aldım.

Kim Hanbin gülümseyerek bana bakarken camı indirdim.

"İyi akşamlar Yunho, Hongjoong'u mu bekliyorsun?" Gülümseyip kibarca selamladım karşımdaki adamı.

Bay Kim iyi biriydi, nazik ve alçakgönüllüydü.
Yüzündeki gülümsemesi asla eksik olmuyordu dudaklarından. Hongjoong'un sivri yerlerini de törpülemeyi başarıyordu. Yani, kısmen... demek istediğim, Hongjoog'un ergenlik krizini yönetebiliyordu...

"İyi akşamlar Bay Kim. Evet Hongjoong'u bekliyorum ama ulaşamadım. Evde değil mi?" Hanbin kollarını göğsünde birleştirip iç çekti. Sanki biraz şikayetçi gibiydi... yani, doğal olarak...

Hongjoong'u zapt etmek zor olmalıydı...

"Şu sıralar takıldığı birisi var..." ayaküstü sohbetimiz Hongjoong'un özel hayatına sarktığında güldüm.
Demek Juyeon'dan bahsetmişti. "Evet, kibar birisi. Sizinle tanıştırdığına göre Juyeon'a cidden vurulmuş olmalı."

Yazardan

Yunho kırdığı potun büyüklüğünü bilmezken Kim Hanbin gülümsemeye devam etti.

Öğrenmişti...

Hongjoong'un sırrını tek çırpıda öğrenivermişti.

"Değil mi? Oldukça yakınlar." Bay Kim, Yunho'ya hep iyimserdi.

Aynı medyaya yansıttığı yüzü gibi.

Hongjoong olası bi itirafta bulunursa, Kim Hanbin kesinlikle medya ve çevresi tarafından desteklenip öyle bir adam olmadığı ile savunulacaktı.

Olay bu kadar basitti.

"İçeri girmek ister misin? Viski ısmarlayabilirim... Hongjoong bu gece geç gelir gibi." Bay kim kollarını göğsünden indirip Yunho'ya baktı.
Genç adam saati kontrol etti ve mahçup olduğunu belli eden bir gülümseme takındı. "Aslında çok isterdim ama arkadaşlarıma sözüm var. Bir sonraki sefere davetinize katılmak isterim."
"Tabii ki, ne zaman istersen." Hanbin gülümsedi ve Yunho ile vedalaştıktan sonra giden arabanın arkasından baktı.

"Juyeon?" Dedi düşünceli bir şekilde.

Evin bahçesine girerken sağ kolu olan Choi Jongho'ya Juyeon adında olan herkesi, özellikle de Hongjoong'un çevresindeki insanları araştırmasını emretti.

***
(Smut)

"Kollarını düz tut." Seonghwa emir verdiğinde Hongjoong camdaki ellerini biraz daha öne itip dirseklerini düz bir şekilde sabitlemeye çalıştı.

İki saattir ofisteydiler ve sonunda herkes tam anlamı ile binayı boşaltabilmişti. Seonghwa odada başlayan sevişmeyi koridora, daha sonra ise şehir manzaralı büyük salona taşımıştı. Hongjoong her ne kadar alıştığını düşünse de, vücuduna değen ellerle tedirgin oluyordu. Her zaman...

Seonghwa genç çocuğun arkasına yerleşti ve başını omzunun üstüne yaslayıp; siyah camdaki yansımalarına bakması için çenesinden tutup başını kaldırdı.

Hongjoong'un titreyen bacakları ve donuk bakışlarının farkında bile değildi...

Umursadığı tek şey
Altın sarısı gece lambalarının aydınlattığı Seul sokakları ayakları altındayken,
aylar sonra kavuştuğu bedeni harap etmekti.

"Sonunda başbaşa kaldık demek." Seonghwa mırıldanıp sarışının kulak memesini dudakları arasına alıp çiğnedi.
Hongjoong olumlu birkaç mırıltı çıkarttı.

"Sabah daha atılgandın..." Siyah saçlı hayal kırıklığı ile konuştuğunda Hongjoong aklına dolan sözlerle gözlerini sıkıca kapattı.

Seonghwa onun tek çıkış yoluydu ve onu ciddi anlamda tatmin etmeli, o herife vermeyeceğine emin olmalıydı.

Ağlayıp sızlanmanın bir faydası yoktu...

Belini biraz öne çekip kalçasını arkaya itti ve Seonghwa'ya yaslanıp yansımalarına baktı.

"Hangi pozisyonda daha çok zevk alırsınız onu düşünüyorum..." demesiyle beline sarılan kol bir olmuştu. Seonghwa'nın eli çocuğun kalçasına sert bir şaplak bıraktığında Hongjoong inledi.

"Sadece kıpırdama." Seonghwa aralarındaki mesafeyi tamamen kapattı ve çocuğun karnı üstünden sardığı kolunu daha da sıklaştırıp kendisini içeri itti.

Sabahtan beri yaptığı gibi...

Hongjoong zevke odaklanmaya çalışırken, arkasındaki adamın sert hareketlerinin aksine sırtına konan yumuşak öpücükler içini bir hoş ediyordu.

Daha önce birçok kişiyle birlikte olmuştu ama Seonghwa... gerçekten şaşırtıyordu sarışını.

"Acıyor mu?" Seonghwa mırıldandığında Hongjoong dolu gözlerini kırpıştırıp kafasını iki yana salladı. "Hayır."
"Şimdi biraz acıyacak."

Ve kendini tamamen içeri ittiğinde, Hongjoong'un ağzından ufak bir çığlık kaçmış aynı zamanda cama yaslı kollarını da istemsizce gevşetip dirseklerini kırmıştı.

"Sana dirseklerimi kırma demiştim..." Hongjoong'un yanağı cama yaslanırken büyük olan homurdandı. Çocuğun pozisyonunu düzeltme gereği duymadan işine devam ederken, koca salonda yankılanan vücutlarının birbirine değme sesi ve Hongjoong'un iniltileri; kulağına tam anlamıyla ilahi gibi geliyordu...

"Hongjoong," dedi terden ıslanan sarı saçları ensesinden avuçlayıp çocuğun başını kendine doğru çekerken "bu saçları keselim."
"Keselim." Dedi sarışın iniltiler arasından.

Zaten pek sevmiyordu saçlarını. Ama kestirmesi yasak olduğundan dokunamıyordu da...

"Bir daha kimse seni istemediğin bir şeye zorlayamayacak." Seonghwa son vuruşu yapıp çocuğun içine geldiğinde arkasından sıkıca sarılıp soluklanmasını bekledi.
"Ama sen, beni iste. Olur mu?"

|||||

BEN
NE
YAZDIM
AQ
NEYSE
HİKAYEYİ KISA TUTUCAM
MUHTEMELEN OLAYLARI HIZLANDIRIRIM VE ÇOK GEÇMEDEN
BİTİRİRİM

🟥 YUNHO'YA KÜFRETMEK YASAK. 🟥

Cars, Drugs and Curse :: SeongJoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin