1

49 10 4
                                    

Yazardan

Yunho elindeki karton kahve bardağını dudaklarına götürdü ve sıcak kahvesinden birkaç yudum içti.
Çökmüş gözleri, camın arkasında ki yatakta uzanan bedende sabit duruyordu.

Hongjoong daldığı derin uykuda çocukluğu ile vakit geçirip hayallerini yaşarken tamı tamına üç ay geçmişti.
Hastaneye geldiklerinde tüm doktorlar ve hemşireler seferber olmuştu. Vücudunda neredeyse sağlam tek bir kemik bile kalmadığı söylenmişti... organları ezilmiş ve zarar görmüştü. Kasları zedelenmiş, bazıları kopmuştu. Ölür demişlerdi kendi aralarında konuşurken.
Yunho haberi alıp hastaneye vardığında çoktan ameliyata alınmıştı küçük kardeşi. Elinden bir şey gelmese ameliyatı takip etmiş ve Hongjoong'un ölmediğine emin olmak istemişti.

Ve üç aydır yanından asla ayrılmıyordu.

Hongjoong makineler yardımı ile nefes alıyordu. Yunho her makineyi kontrol ediyor, Hongjoong'un yanında göz bile kırpmıyordu. Bazen ise ciğerleri tembelleşmesin diye makineyi durduruyor, kardeşinin hırıltılı nefeslerini dinliyordu.
Hongjoong'un kişisel bakımıyla bile o ilgileniyordu. Kardeşinin yıllardır değişmeyen saç stilini bir saatlik sürede yerle bir etmişti. Üç numara kestiği saçlar kendi doğal rengi ile parlarken Yunho'nun gözleri dolmuştu. "Olsun." Demişti Hongjoong'un saçları üstüne ufacık öpücük bırakırken. "İyileştiğinde tekrar uzatır ve boyarsın, kökü sende sonuçta."
Son bir aydır ise Hongjoong'un sırtında çıkmaya başlayan yatak yaralarına krem sürüyordu. Hareketsiz bedeni durduğu yerde çürüyordu... Yunho bunu kabullenmese bile bir doktor olarak biliyordu.

Ve yine işlerini halledip minik kardeşini yalnız bırakmıştı. Hongjoong'unda yalnız kalmaya ihtiyacı vardı, odasında. Temiz hava solumalıydı.
Yine de pek yalnız sayılmazdı.
Yunho her zamanki gibi camın önünde, gözleri odanın içindeydi.

"Yunho-ah." Ilımlı bir ses duyduğunda birkaç saniyeliğine gelen kadına baktı. Elinde her akşam ki gibi yemek kabı vardı. "Sen yemeğini yerken ben biraz göz kulak olabilirim oğluma, değil mi?" Bayan Park elindeki yemek dolu kabı çocuğa uzattı ve camın ardında yatan bedene baktı.

Gözleri doldu yine.
Kalbindeki kan her akşam böyle böyle, damla damla boşalıyordu sanki.

Yunho kadının elindeki kabı alıp sandalyeden kalktı. Hongjoong onun öz kardeşi değildi ama kan bağının her şey olmadığını, onu ilk gördüğü anda anlamıştı. Bu yüzden hafifçe tebessüm etti.

"Hongjoong iyi." Dedi fısıltı ile. Sesi çatlamasın diye sessiz konuşmayı tercih etmişti. "Kendi başına nefes alabiliyor ve yaraları iyileşiyor."
Kadının taşmak üzere olan gözleri iri oğlana çevrildi. Yunho'nun yanağını okşadı ve baş parmaklarını oğlanın gözlerinin altında dolaştırdı.
"Çok yoruluyorsun oğlum," dedi çaresizce "sana minnettarım. Hongjoong'u hayatta tutan bağlantı sensin." Ve göz yaşları akmaya başladı.

Öyle samimiydi ki söylediklerinde... Yunho'ya inanılmaz bir minnet duyuyordu.
Kendisi bu kadar iyi bakamazdı oğluna, biliyordu.

"Burada sabahlıyorsun, vaktinin hepsini Hongjoong'a harcıyorsun..."
"O benim küçük kardeşim." Yunho gülümsedi tekrar. Aslında biraz suçluluk duyuyordu. Hongjoong'u son zamanlarda o kadar da kontrol etmiyordu... eskisi gibi söz geçiremediğinden olsa gerek biraz salmıştı ipini.

"Dinlen biraz." Bayan Park burnunu çekti. "Sende benim oğlumsun. İki oğlumun böyle halsiz ve bitkin olması kalbimi çok acıtıyor." Yunho kafa salladı.
"Yemek için teşekkür ederim."
"Afiyet olsun. Hepsini ye, tamam mı?"
"Hmhm." Yunho başını salladı ve yemeğini orada yiyemeyeceği için kapıya adımladı. "Bir şey olursa-"
"Merak etme. Hemen sana sesleneceğim."

Cars, Drugs and Curse :: SeongJoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin