Another version of me, i was in it.

55 10 4
                                    

———

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

———

Hongjoong

Karşımdaki çarşaf gibi mavi denize bakarken, batmakta olan kırmızı güneşin cılız turuncu hazneleri vuruyordu soluk tenime.
Sıcaklık yoktu. Rüzgar da esmiyordu.
Kuş uçmuyordu, bulutlar bile hareketsizdi.

"Niye gemi yok?" Diye bir ses duyduğumda irkildim. "Hani korsanlar vardı?" Sağ tarafımda ki çocuğa baktığımda dehşete kapıldım.
Elindeki, külahına kadar eriyip akmış dondurmayı yüzündeki hayal kırıklığı ile yalayıp denize bakıyordu.
Bakıyordum.
Çocukluğum yanımda oturmuş bana hesap sorarca tekrar konuştuğunda kendiliğinden dolan gözlerimi kırpıştırdım. Rüya görüyor olmalıyım diye düşündüm ve dizlerimi kendime çekip kollarımı bacaklarıma sardım. "Hangi salak korsanlara inanır?" Dedim alay ederce. "Ben inanıyorum işte!" Dedi sinirle konuşup.

Gözlerimi tekrar denize sabitledim.

Şu an altı yaşındaki Hongjoong ile uğraşamayacaktım.
Rüya bile olsa buna gücüm yoktu.

"Kaç yaşındasın hyung? Amma havalısın!" Temiz elini saçıma uzatıp merakla oynadı saçlarımla. "Saçlarımız yıllardır değişmedi, dokunma." Diye uyardım. Nefret ediyordum bu kesimden. Halbuki çocukken televizyonda bir aktörde görüp ben istemiştim bu stili...

"Saçlarımız mı?" Merakla mırıldandığında ofladım. "Boşver minik." Dedim, "sen korsanları ara denizde." Elimle karşıdaki denizi gösterdim. "Ama denize tek girmemeliyim. Annem öyle dedi. Ayrıca gemi yok..."
Denizden korkuyorsun ama deniz senin içinde. Gerçi sen çoğu kez bir kaşık suda boğuluyor gibi hissedeceksin demedim. Ayrıca bende ilk kez deniz görüyordum. Niye susmuyordu ki?
"Hayalet gemileri duymadın mı hiç? Yakınlaşmadıkça göremezsin. Tek girebilirsin ayrıca, annen şu an yok ve buradaki tek büyük benim. Ben izin veriyorum." Heyecanla birkaç adım attığında önüme geçip kocaman gülümsedi.
Ne salakmışım dedim kendi kendime.
Gözlerim parlıyormuş. Yabancılarla iletişim kurarken korkmuyormuşum. Her denilene inanıyormuş, minnet duyuyormuşum. Çocukmuşum işte.
Safmışım.

"Teşekkürler, hyung." Dedi ve bana el sallayıp denize ilerlemeye başladı. Göz devirmedim ya da gözlerimle onu takip etmedim. Gözlerim hala deniz ve gökyüzünün birleştiği ufuk çizgisindeydi.
Küçüklüğüm benden uzaklaştıkça yalnızlık hissiyle olduğum yerde oturmaya devam ettim. Güneş hala aynıydı, deniz ve sessizlikte de değişiklik olmamıştı.
Sanki zaman durmuş gibiydi.
Minik beden uzaklaştıkça nokta halini alırken ayaklarının suya değmesiyle gür bir kıkırtı bırakmıştı gökyüzüne.

Ona sarılmalıydım.
Bir kez bile olsa.

Başını okşasaydım keşke...

Cars, Drugs and Curse :: SeongJoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin