Seonghwa, yedi kuşak varlıklı bir aileden gelen; son kuşağın ise tek erkek torunuydu. Ailesi öldüğünde tüm miras üstüne kalmış, Park soyunun devamlılığını üstlenmişti.
Henüz otuz yaşında olmasına rağmen bir sürü ödülü, sertifikası ve girişimcilik alanında imzası vardı.
Park Seonghwa, soylu ailesi tarafından tam donanımlı yetiştirilmişti. Ve şimdi o ekinlerin meyvelerini yiyordu.Lakin, onu rahatsız eden bir şey vardı. Kim Hanbin. Ailesinin ölümünden sorumlu olan ortağı.
Seonghwa son altı yılını Kim Hanbin'i araştırarak geçirmişti. Nelere değer verdiğini, neleri sevmediğini ve şirketindeki tüm finansal hareketleri... o zamanlar ortak değillerdi ve Hwa, adamı kendine yakın tutmak için tam anlamıyla karakterini yeniden inşa etmeye başlamıştı.
Daha girişken, gülümseyen ve güven veren bir imaj çiziyordu kendine.
Bir gün katıldığı yemek davetinde gözüne takılan ayrıntıyla turnayı gözünden vurduğunu anlamıştı.
Kim Hongjoong, Kim Hanbin'in üvey oğlu aynı zamanda varisi, halinden pek memnun durmasa da gülümsüyor ve insanlarla sohbet ediyordu. Üstünde tamamı tül olan bej rengi bir gömlek ve altında beli oturtmalı krem bir pantolon vardı. Vücudu oldukça güzel duruyordu. Saçları ise hoş bir uzunluktaydı, alnı kapalıydı ve ensesi biraz uzundu. Kahverengi saçları ışıklar altında parlıyordu.Seonghwa, oğlanın yanına giden yaşlı adama odaklandığında dudaklarını okudu.
"Odaya gitme vakti, ufaklık." Hongjoong içkisini kafasına dikti ve bardağı masaya bırakırken ifadesizce adama döndü. Adam, Joong'un yanağını okşayıp üstünü süzdüğünde arsızca sırıttı. "Yüz bin dolara değecek bir parçasın."
Seonghwa o anda tüm olayı kavramıştı.
Kim Hanbin'in her akşam magazine düşen oğlu, sanıldığı kadar mutlu bir hayat yaşamıyordu...
Seonghwa
Aylardır beklediğim an, tam olarak şu andı. Hongjoong herhangi bir inkar göstermemiş, cümlemi bitirdiğim gibi sırıtarak bana daha çok yanaşmıştı. Bakışları bile değişmişti...
Karartı vardı gözlerinde, ne yapacağını kestiremediğim türden bir karartı...
"Günaydın Bay Park, kahvaltı ettniz mi?" Sorduğu soruyla afallasam bile belli etmeyip kafamı olumlu anlamda salladım.
"Aç mısın?" Diye sormadan edememiştim.Kafasını iki yana sallayıp bir elini göğsüme koydu ve aşağıya sürüyüp karnıma kadar olan yolu izledi.
"Tatlı yemek ister misiniz?" Soru karşısında gülüp dilimi dudaklarım üstünde gezdirdim. Oldukça arsız bir veletti. Eli biraz daha aşağıya kaydığında başını da eğmişti. "Belki de ben yerim, hm?"
Diz çökeceğini anladığımda elimi çenesne koydum ve onu engelleyip çenesini okşadım nazikçe.
Beklediğin bir tutum değildi bu... ben küfredip zorluk çıkartmadını beklemiştim ama o... sakso çekmeye bile hazırdı.
"Zamanımız var... ilk önce tanışalım." Gözünde şerefsiz bir pezevenk gibi durmak istememem bir yana empati yaptığımda kötü hissediyordum.
O sadece çocuktu.
Gözlerime baktığında çenesindeki elimi yanağına çıkarttım ve baş parmağımla gözlerinin altını okşadım.
"Benimsin derken sadece cinsellikten bahsetmiyorum... ilk önce tanışalım, anlaşmamızı yapalım."
Yazardan
Hongjoong oldukça şaşkındı. Karşısındaki adam ikinci kez şaşırtmıştı. "Anlaşma?" Dedi Seonghwa'dan uzaklaşırken. Daha sonra uzun boylunun gösterdiği deri koltuğa oturup adamında yanına oturmasını bekledi. Hwa gözlerini Joong'tan ayırmayıp hemen yanına oturdu ve elini oğlanın bacağına koyup sıvazladı.
"İtaatkâr olarak kendi kurallarını koymana izin vereceğim. Anlaşma senin lehine olacak." Hongjoong sessiz kaldı ve karşısındaki adama baktı.
Kendinden emin duruyordu.
İtaatkâr olduğunda başkaları ile yatmayacağı anlamına geliyordu bu...
Juyeon? Onunla görüşebilir miydi ki?
Hem niye onun lehine olacaktı ki? Adam dünyanın parasını vermişti onun için, bağırtarak becermeyeceği ya da becerirken rızasını alacağı veletle niye uğraşacaktı?
"Neden?" Diye sordu temkinli bir sesle.
"Çünkü senin lehin, benim lehim olacak."Hongjoong hiçbir şey anlamamıştı. Bir bit yeniği var gibi duruyordu.
Seonghwa ise... hiç aklında olmayan bir şey sunmuştu karşısındaki çocuğa.Dün akşam Hongjoong'u altında inlettiği hayaller kurarken şu an çocuğun rızasının önemli olduğunu belirtiyordu.
Ya da belki de Hongjoong'un rutin alışkanlığının dışına çıkıp, onu daha ilgi çekici bir şeyin içine çekmek istiyordu...
"Hazır bir belge var elimde, okuyup onayladıklarının yanına tik koy. Eklemek istediğin şeyleri de yazabilirsin. Bu süreçte Hanbin'den aldığın paradan ayrı bende sana para vereceğim. Lüksü sevdiğini biliyorum..."
"Spor bir araba alırsan..." Hongjoong Seonghwa'ya yaklaştı "istediğin her şeyi yapabilirsin. Fetişlerde veya kinklerde bir sorun yok. Her şeyi yapabilirim." Rahat tavrı Hwa'yı tedirgin ediyordu...Kim bilir neler yaşamıştı...
"Bu süreçte ben hariç kimseyle olmayacaksın. Sabah evden çıkış ve eve giriş saatin olacak. Geri kalan detayları eve gittiğimizde konuşuruz." Hwa lafını henüz yeni bitirmişti ki Hongjoong gülümseyip konuştu.
"Şimdi tatlı yiyebilir miyim?"||||||
AY SELAM
BÖLÜMÜ KONTROL EDEMEDİM
UMARIM GÜZEL OLMUŞTUR
KOPUK YERLER VARSA SORUN CEVAPLARIM
🎀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cars, Drugs and Curse :: SeongJoong
FanfictionHongjoong arabaları severdi. Hız yapmayı, arkadaşlarıyla sızana kadar içmeyi ve hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmeyi... 🔞 madde kullanımı, şiddet, cinsellik, istismar.