Twelve

62 11 12
                                    

Bir ay. Cehennem gibi geçen bir ayın ardından Hongjoong sonunda gülümsemişti.

Changbin ona ne dediyse sonunda gülümsemişti.

Uykulu bakışlarını bilgisayara geri çevirdiğinde iri olan bilgisayarı sertçe kapattı.

"Yeter, işkolik oldun iyice." Dedi omzunu düşürüp Hongjoong'a eğilirken. "Bay Kim ve Bay Park gideli çok oldu."
"Kafam dolu biraz." Dedi genç oğlan. Aklında dolanan şarkıyı susturmaya çalışıyordu ama pek beceremiyordu.

"İçmeye gidelim. Bayadır beraber vakit geçirmiyoruz." Hongjoong saatine baktı. Dokuza geliyordu. Üç saat mesai yapmıştı... "eve gideceğim. Bir sonrakine sözüm olsun." Dedi oturduğu yerden kalkarken. İyi değildi.

Yorgun ve bezmişti. Gözlerinin altı morarmıştı ve teni iyice soluklaşmıştı.
Son bir ayda birkaç yaş büyümüştü sanki.
Eskisi gibi araba yarışlarına katılmıyor, içki içmiyor ve zorda kalmadıkça hap atmıyordu. Kafayı şirketin veri sistemiyle bozmuştu. Yap boz yapıyor gibi sürekli kod yazıyordu.

Seonghwa ise ona hiçbir şey sormuyor, elini sürmüyor sadece yemeğini düzenli yediğinden emin olmaya çalışıyordu.

"Pekala." Dedi Changbin pes edip. Çocuğun bir sıkıntısı olduğunu biliyordu, kafa dağıtsın istiyordu ama zorlamaktan kaçınıyordu. "Yarın görüşürüz." Hongjoong bilgisayar çantasını aldı ve ofisten çıktı.
Garaja inmek için asansör tuşuna bastı ve beklemeye başladı. On beşinci kata çıkacak olan asansör eksi ikiden geldiği için cebindeki telefonuna gitti eli. Juyeon ile son mesajlara girdi yine.

Juyeon:
Hongjoong, gidiyorum ben. Bu sefer gerçekten. Kendine iyi bak, birgün tekrardan karşılaşıncaya kadar kendine iyi bak.

Hongjoong:
Bu sefer gitme diye yalvarmayacağım
Geldiğinde beni bıraktığın yerde bulacağını düşünüyorsan yanılıyorsun
Kendine iyi bak.
(Görüldü)

Juyeon öncesinde de şehir dışına, teyzesine gitmiş, bir gün bile dayanamadan geri dönmüştü. Yine öyle olur sanmıştı sarışın. Öfkeyle yazdığı mesajlar doğru değildi, tabii ki bıraktığı yerde bulabilirdi onu.
Gerçi artık bulamazdı çünkü Hongjoong vazgeçmişti. Asansörün geldiğine dair bir ses çınladığında titreyen parmaklar konuşmanın tamamını kalıcı olarak silmişti.

Juyeon defteri kapanmıştı.

Hongjoong rüyadan uyanmıştı.

Asansöre bindi ve -1 yazan tuşa basıp aynadan kendine baktı. Saçları iyice uzamıştı ve artık kendi görüntüsünden midesi bulanıyordu.
Gözleri çökmüştü, altlarında halkalar vardı. Hongjoong bu zamana kadar bir sürü badire atlatmıştı. Canının çok yandığı zamanlar olmuştu, ölmeyi dilediği ve hatta kendini öldürmek için teşebbüs ettiği...
Ama hiçbiri onu bu denli yıkmamıştı.

Aşk acısı böyle bir şey demek ki diye iç geçirdi. Önüne düşen sarı tutamları arkaya attı ve giriş katta duran asansörle kaşlarını çattı. Bu saatte kim giriş katta ki asansörü kullanırdı ki? Yukarı çıkmak için saat geç olmuştu. Garaj için kullanmak ise fazla saçmaydı çünkü üç merdiven inemiyorsa ölü sayılırdı?

Kapı açıldığında karşısında gördüğü kişiyle kaşlarını kaldırdı bu sefer. "Selam, yakışıklı." Seonghwa asansöre bindi ve Hongjoong'un karşısına dikildi. "Selam." Dedi Hongjoong. "Çıktınız sanıyordum."
"Çıkmıştım, Byeoul'la ilgilenip döndüm. Bu geceyi sana ayırdım umarım sende bana ayırırsın." Hongjoong uzun zaman sonra yaşayacağı şeyi anlayıp sessiz kaldı. En azından bir ay rahat kalmıştı, aşk acısını saymazsa...

Cars, Drugs and Curse :: SeongJoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin