2

46 11 8
                                    

Beomgyu dizinde yatan Yeonjun'un saçlarını sevdi. Hongjoong nasıl uyanmıyorsa Yeonjun'da aynı şekilde suçluluk hissinden kurtulamıyordu.

"Hongjoong bu halini görse fena dalga geçerdi." Dedi Soobin Yeonjun'un ayak ucuna oturup.
Arkadaşının bu denli dağılmasını haklı buluyordu ama Hongjoong'u da tanıyordu. Gözünü dahi kırpmamıştı Yeonjun'un arabasını engellerken. Üstelik yüzünde anlam veremediği bir tebessüm vardı.

Beomgyu Soobin'e 'sus' dercesine bakıp gözleri kapalı olan sevgilisinin yanağını okşadı.

"Niye ölmüş gibi davranıyorsun?" Dedi Soobin ciddileşip. "Hongjoong hayatta. Niye yas tutuyorsun?"
"Doktorları duymadın mı?" Yeonjun gözlerini açıp yattığı yerde doğruldu. "Yaşasa bile ayağa kalkması imkansız dediler! Hongjoong bunu bilse ölmeyi yeğlerdi Soobin. Ve hepsi benim yüzümden..."
"Hayır," dedi dolgun dudaklı çocuk. Gayet sakindi. Ama Beomgyu ortalığın kızıştığını hissediyordu.  Yeonjun'un elini tuttu. "Hongjoong uyanacak ve ayaklanacak. Ona yardımcı olacağız. Biz moralimizi bozarsak onu nasıl karşılayacağız? Ölmüş değil, uyandığında yavaş yavaş iyileşecek ve eski haline dönecek. Yine bize sataşacak, alay edecek ve çoğu zaman yaptığı gibi sinir edip bizi birbirimize düşürecek." Gözlerinin dolduğunu buğulanan görüşünden anladı ve sustu.

Yeonjun'un kan çanağına dönmüş ve içine çökmüş gözlerine bakmaktan kaçınıp avuçlarını gözlerine bastırdı.

"Hongjoong iyi olacak." Dedi Beomgyu ikisinin arasındaki konuşmayı sonlandırırken. "Hadi dinlenin biraz. Ben etrafı toplayacağım."
Beomgyu yerinden kalktı ve mutfağa ilerledi.
Onunda görüşü bulanıklaşmıştı...

***

"Daha iyi, değil mi?" San mırıldandığında Yunho onayladı. "Hyung, benim seninle konuşmam gereken birkaç şey var." San içindeki sıkıntı ile mırıldandığında büyük olan kendinden küçük ama yapılı olan çocuğa döndü.
San cümleleri nasıl kuracağını, kelimeleri nasıl seçeceğini bilmiyordu.

"Sorun ne?" Yunho mırıldandığında San derin bir nefes aldı. Daha önceden söylemesi gerektiğini biliyordu ama bir türlü yapamamıştı. Hongjoong'u koruduğunu sanmıştı ama tamamı ile yanılmıştı.

San, Hongjoong'la ilk tanıştığında onun ne kadar havalı olduğunu düşünmüştü. Rahat tavırları, alaycı kişiliği ve gözlerindeki sert bakışla tam anlamı ile çelişki gibiydi. Daha sonra çocuğun aslında acı içinde olduğunu, her şeyi geçiştirme çabası ile umursamaz bir tutum sergilemeye çalıştığının farkına varmıştı.
Ve San, Hongjoong'un o havalı imajının gözünden gitmemesi için, Hongjoong'u kendinden uzaklaştırmamak için çocuğa müdahale etmedi. Sadece izledi. Sarhoş olduğunda sadece dinledi, soru sormadı. Öylelikle birkaç sırrına ortak oldu.

Ama şimdi, durum farklıydı. San'ın içi içini yiyordu.

"San?" Dedi Yunho çocuğu hafifçe dürterek. "Sorun ne?"
"Hongjoong ve Bay Ki-"
"Merhaba, bölmüyorumdur umarım." Kim Hanbin içeriye adımladığında San çenesini kapatıp bakışlarını adama yönlendirdi. Bakışları korkak değildi ama bedeni istemsizce gerilmişti.
"Merhaba Bay Kim." Dedi Yunho oturduğu yerden kalkarken. "Selam." Odayı başka bir ses doldurduğunda Hanbin dahil herkes oraya dönmüştü.

Park Seonghwa üstündeki siyah tişört, siyah bol kumaş pantolonu ve dağınık saçları ile odaya girdiğinde rahat bir tavırla Bay Kim'i geçti.

"Geçiyordum, uğrayayım dedim." Sesi biraz hüzünlü ve biraz da rahattı. Yol üstünde kalan bir yere uğramış gibi gözükmek için çabalıyordu.

Cars, Drugs and Curse :: SeongJoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin