12.bölüm

27 11 13
                                    

"Özlüyorum seni bak.
Öyle böyle değil.
Hatta inanmazsın belki,
işi gücü bıraktım.
Oturdum, seni özlüyorum."

Kazılı Kuyum- Yüzyüzeyken Konuşuruz

Konuşmak için illa kelimeler mi olması gerekir. Sizin hiç yanında, suskunluğu ve konuşkanlığı aynı anda yaşayabildiginiz birisi olmadı mı? Benim oldu. Ama artık o kişinin ağzından kelimeler dökülemiyor. Ve o kişi artık suskun da değil, sessiz. Çünkü suskunluk isteyerek yapılabilir. İçinde huzur vardır. Ama sessizlik öyle değildir. İçinde söylenmek isteyipte söylenemeyen kelimeler vardır. Sessizliğe gömülmenin zorunluluğu vardır içinde. Acı vardır sessizliğin içinde. Toprak, mezar taşı ve belki bir kaç çiçek.

Gözümden akıp yanağıma doğru süzülen yaşı sildim. Verdiğim sözleri hep tutardım ama babama verdiğim bu sözü tutamıyordum. Dayanamıyordum onsuzluğa, her şeye bağışıklık kazanmış olan ben, babamın yokluğunda ki varlığıma yeniliyordum. Usulca mezar taşına kazınmış isminde gezindi parmaklarım. -Muhammed Ali Ezer- Elim mezar taşında gezinirken, Türk bayrağının üstünde duraksadı. Uğruna canını feda ettiği şeyi düşündüm.

Vatan'ımızı.

Belki de bundandır içimde ki ateş biraz daha sönüktü. Gururluydum çünkü şehit evladıydım. Başım dikti çünkü ben babamı bu vatan uğruna kaybetmiştim. Kendimi isyan etmekten kurtarabiliyordum çünkü bir tesellim vardı. Babam yokluğunda bile bana güç verebiliyordu.

O gün kapımıza babamın meslektaşları gelip, boyunları bükük halde anneme bir kaç şey söylemek istediklerin de, annem zaten kapıyı açıp onları karşısında gördüğü an yere yığılmıştı. O gün kötü bir şeyler olduğunu elbette anlamıştım ama babamın bu hayata gözlerini yumduğu aklımın ucundan bile geçmemişti. O her zaman benim için bir süper kahramandı. Ve benim dünyam da süper kahramanlar  için ölüm diye bir şey yoktu. Babam bu hayattan göçüp gittiğinde anlayabildim gerçeği. Herkes ve her şey için ölüm diye bir şey vardı. Belki bir çiçek, bir ağaç, bir böcek ve belki de bir baba.

Bu sabah erkenden kalkıp kendimi burada yani şehitlikte bulmuştum. Bugün o gündü. Babamın hayata gözlerini yumduğu gündü. Aradan yıllar geçmişti ama acısı yerli yerinde duruyordu. Ve bu acı hiç geçmeyecekmiş gibi geliyordu zaten bu acının dinmesini istemezdim. Bu acının dinmesi demek  babamı unutmaya başladım demektir. İşte asıl o zaman gerçek acıyı tadardım.

Etrafın sıcaklıktan kavrulduğu Temmuz ayının tam ortasında,  babamın meslektaşları kapımıza geldiğinde, aşırı derecede yağmur yağıyordu. Sanki gökyüzü, yeryüzünde ki kirleri temizlemek için çaba sarf ediyordu.

Omzumda bir el hissettiğim de, oturduğum yerde hareketlendim. Karşımda gördüğüm yüzle eş zamanlı olarak boynuna sarıldım. Onda gerçekten babamın kokusu vardı. Tutmakta zorlandığım gözyaşlarımı salıverdim. Ali abi de bana sarıldı. Gözyaşlarımı silip ondan ayrıldım ve yüzüne baktım. "Ne zaman geldin?"

"Bir saat olmuştur belki."

"Daha eve uğramadın yani?"

"İstanbul'a her gelişimde hiç bir yere uğramadan, ilk adımlarımı buraya atarım. Bugün senin burada olabileceğini tahmin etmiştim aslında."

Gülümsedim. "Belki tek kalmak istersin, sen de biraz zaman geçir. Ben çıkıştayım."

Beni kafasıyla onayladığında, yanından geçip gitmiştim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 31 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SENİN UĞRUNA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin