13-Dikenli Güller

35 13 41
                                    


Yıldızları parlatmayı unutmayalım⭐


"Önemli olan efsaneler değildir yalnızca, o efsanenin içindeki gerçeği de görebilmek gerekir kimi zaman."

☆゚⁠.⁠*⁠・⁠。゚


Miriam

Saat gecenin ikisiydi, asla uyuyamamış, yatakta dönüp durmuştum. Bıkkınlıkla nefesimi verdim ve ne yapacağımı düşünmeye başladım. Lakin başıma giren iğrenç ağrı düşüncelerimden beni kopardı. Bacaklarım benden izinsizce yürümeye başladı. Kapımı açtığım gibi karşı odanın da kapısının açılması bir oldu. Odadan çıkan Vincent üzerindeki sarı pijamaları ile beraber uykusuz gözleriyle bana bakıyordu. Saçları dağılmıştı ve bu onu çok tatlı yapıyordu. Parmak uçlarımda yükselip onun dağınık altın sarısı saçlarını düzeltmek isterdim. Hiç bir zaman duygularımdan kaçan birisi olmamıştım ve ondan etkilendiğimi biliyordum. Hemde onu gördüğüm ilk andan beri.

Bir süre kapılarımızın önünden birbirimize baktık. Ardından hiç bir şey demeden onun odasına doğru ilerledim, oysa kenara doğru kaydı ve beni odasına aldı. Yine hiç bir şey demeden kendimi siyah, saten çarşafların üzerine bıraktım. Çarşaflar soğuktu ve kanepe dağınık duruyordu. Belli ki saat çok geç olmasında rağmen hâlâ uyumaya geçmemişti.

O da benim gibi sessiz bir biçimdeki yatakta yanıma uzandı ve ince yorganı üzerime doğru örttü. Dik dik ona bakarken elimden geldiğince yorganı kavradım ve onun üzerine doğru da attım. "Üşütürsün, yorgansız uyuma." Derken ona böylesini değer verdiğim için kendimden nefret ettim.

Hiç bir şey demedi. Onun yerine kollarını benim bedenime doğru doladı ve bana sarıldı. Kafasını saçlarımın üzerine doğru koydu ve kokumu derince içine çekerken buna gerçekten de ihtiyacı varmış gibiydi. Bende kollarımı ona doğru doladım ve başımı göğsüne dayadım. Hızlı ama huzurlu atan kalbinin sesi kulaklarımı doldurduğunda kıkırdadım. Bunu yapmamla beni daha da çok kendisine doğru çekti. Kendimi uzun zaman sonra ilk defa bu kadar iyi hissediyordum.

Evet, biraz garip olduğumuzu kabul ediyordum. Sabah birbirimizi çiğ çiğ yiyebilirdik fakat şimdi...

Birbirimize ihtiyaç duyuyorduk sanki.

Estella'ya yaptığı iğrneç bir şeydi, bunu biliyordum ve bunun için ona çok kızgındım. Fakat kabul etmek gerekiyor ki o da sadece kendisi için doğru olan şey için çabalıyordu.

"Bize neden bunu yapıyorsun?" Diye sorarken sesim ilk defa ona karşı savunmasızdı. Bunu farkedince saçlarımın arasına doğru bir öpücük bıraktı. "Özür dilerim." Derken onun da sesi en az benim kadar kısıktı. Ve belki de ilk defa.. pişmandı.

"Bu pişmanlık Estella'ya yaptığı şey için değil, öyle değil mi? Beni üzdüğün için." Canımı acıtıyordu ama doğruydu.

"Evet,"

Anlamıyordum, bir şeylere anlam veremiyordum. Neden Estella'ya karşı böyleydi? Böylesine duygusuzdu? "Neden?" Diye sordum. "Neden onun başına gelebilecek olan hiç bir şeyi önemsemiyorsun? Oysaki sana kötü bile davranmamıştı."

Başını saçlarımın üzerimden çekti ve benim başımın karşısına getirdi. Tam olarak göz göze geldik. "Üzülmediğimi de nereden çıkardın?"

"Üzülseydin böyle yapmazdın çünkü."

Verdiğim cevapla gözlerini tavana doğru kilitledi. Bir süre kaşları çatık bir biçimde düşündü. "Onun için üzülüyorum, gerçekten üzülüyorum. Fakat, onun başına hiç bir şey gelmeyeceğini biliyorum. Bu yüzden bu kadar rahatım." Derince nefesini verdi. "Zamanı gelince anlayacaksın."

GÜNAH TANRILARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin