15-Kuzu Kılıklı Tilki

29 8 23
                                    

Pamuk eller cebe 🤍 yıldızları parlatalımm

"Aciz ve gözü hırsla boyanmış bir insanın yapabileceklerinin sınırı yoktur."

☆゚⁠.⁠*⁠・⁠。゚

Celladın pençesini sırtınızda hissettiğinizde bazen kaçmak için çok geçtir, bazense kaçmak için hiç bir neden yoktur. Ölümü kabullenmek ruhu yatıştırırdı. Tanrı'ya karşı çıkmamak ve bunu yaparken de kaderinin seni yönetmesine izin vermemek gerekirdi. Kanlı parmakları yıkamak ve ruhuna değdirmemek gerekirdi. Çünkü bedendeki kan temizlenebilirdi lakin ruhtaki sonsuza kadar kalırdı. Asla izi çıkmazdı, emaresi vicdanın özünü içinde taşırdı.

Yeni bir dünya yaratacaktım. Kötülükten arınmış, yalnızca iyi duyguları içinde barındıran bir dünya yaratacaktım. Bu kimilerine göre yanlıştı, çünkü insanların bütün duyguları hissetmesi gerektiğini çoğunluk savunurdu. Fakat benim için hissettiğim duygu karşımdaki kişiye veya bana zarar veriyorsa o duygudan kurtulmak en doğrusuydu.

Son zamanlarda bir sürü kabus görüyordum. Şeytan'a yakınlaşmaya başladığımdan beri bir ses beni uyarıp duruyordu. Hislerimi kontrol edemiyordum ama şunu da biliyordum; yanlış duygular değil yanlış insanlar vardır. Damon benim için yanlış birisiydi. Ona kapıldığımı itiraf etmem gerekecekti ama hislerim, kendime olan öz saygımdan ve görevimden önce gelmiyordu, hiç bir zamanda gelmeyecekti. Onu öldürecektim.

Saat gecenin üçüydü, bana verilen yeni hapishane odasında uyumaya çalışıyordu. Fakat burası öncekinden daha güzeldi. Temizdi, fareler yoktu ve en önemlisi de bok kokmuyordu. Aynı zamanda üzerimde o iğrenç, çuval bile demeye değmeyecek giysiler yoktu. Normal bir üst ve bir pantalon vardı. Küçük, sıradan bir oda gibiydi. Tek farkı kapısında demirlikler olmasıydı. Damon bana burayı ayarlamıştı ve bunu neden yaptığını da anlamak zor değildi. Umarım bir gün beni hapishaneden de kurtarırdı! Kendi kendime gözlerimi devirdim. Sanki ihtiyacım vardı!

Burada saray entrikalarından uzaktım, o lanet olası Vincent'ı görmüyordum. Üzüldüğüm tek kısım Miriam içindi. Onu çok özlemiştim. Bir kaç kere yanıma gelmeye çalışmıştı fakat muhafıza, James'e, bunu istemediğini söylemiştim. Beni bu haldeyken görürse çok üzülür ve aklı hep benden kalırdı. Gerçi bu şekilde de aklı bende kalıyordu ama olsundu, en azından ne kadar kötü durumda olduğumu görmüyordu.

"Şehvet Tanrıça'sı.." diye fısıldadım sessizce yanıma gelmesi için. Bir kaç saniye içinde keyifli bri şekilde yanımda belirdi. Evet, son günlerde çok mutluydu çünkü benim sayemde en güçlü günah olmuştu. "Selam," dedi bütün harfleri tek tek uzatırken. Mutluluğun görünce kıkırdadım ve bende "Selam." Dedim.

"Sana bir şey sormak istiyorum, bana biraz vakit ayırabilir misin?" Sesim çekingendi ancak kararlıydı.

"Elbette" dedi anında ciddileşirken. "Seni dinliyorum, Efendi'nin Yıldızı."

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Ne?"

Tepkimi görünce güldü. "Sana yıldız tanesi diyor. Bende o yüzden böyle hitap etmek istedim." Otuz iki diş sırıtıyordu.

Tek kaşım havadayken "O yıldız tanesi," Yutkundum. Bunu demek garip hissettiriyordu. "Ne anlama geliyor?"

Omuzlarını umursamazca silkeledi. "Tam olarak bilmem imkansız, bilirsin, yıldızlar farklı kişiler için farklı şeyleri ifade ederler. Fakat genel olarak," çok önemli bir sır veriyormuş gibi fısıldadı. "Yıldızlar ulaşılmazdır, Estella. Göz kamaştırıcı ama aynı zamanda da hilekardır. Onu tutup yakalayabileceğini zannedersin fakat asla yakalayamazsın." Eğlenen bir sesle konuşmaya devam etti. "Biraz saksıyı çalıştırsan aslında ne güzel bir iltifat olduğunu anlarsın."

Dedikleri beni büyülemişti. Aynı onun beni büyülediği gibi. Lakin aklım başka bir şeye takıldı ve bu koca bir kahkaha atmama sebep oldu. "Saksıyı çalıştırmak mı?" Dedim gülmekten kısık çıkan sesimle. "Tanrıçalar kibar olmaz mıydı?" Ben bunu dedikten sonra o da güldü. "Gayet kibarım." Derken onunda sesi benimki gibi kısık çıkmıştı.

"Neyse," dedim boğazımı temizlerken. "Konudan uzaklaşmadan ilk sorumu soracağım."

"Yolla gelsin."

"Hani biz yemin etmiştik ya, kanla ilgili bir kelime geçiyordu hatta içinde."

Kaşları dediklerimle çatılsada başını evet anlamında salladı. "Kanım, sonsuzluğa karışana dek yemin ederim ki... Diye gidiyor yemin."

Elimi şıklatırken "İşte!" Dedim heyecana karışık bir aceleyle. Tam da istediğim yere parmak basmıştı. "Damon'da bana yemin ederken yine kan ile ilgili bir yemin etti. Fakat, bu evrene gelmeden önce Vincent bana bir söz vermişti ve bu söz kalbim adınaydı. Merak ediyorum; yeminlerin çeşitleri falan mı var?"

Dediklerimi bir süre algılanmaya çalıştı. "Ne..?" Derken sesi garip çıkmıştı. "Bu evrenden hiç kimse kalp yemini edemez, Estella. Çünkü karanlıkta yalnızca kan vardır." Alt dudağını sıkıntı ile dişledi "Sen.." derken sesi arafta kalmış gibiydi. "Sanırım kandırılmışsın. Boş yere onu suçlamak istemem fakat...Bu yapılan yemin ancak sahte bir yemin olabilir."

Duyduklarımla beraber şaşırmış gibi kaşlarımı kaldırdım. Bu yemini verdiği halde bana ihanet edebiliyordu, yani bu zaten yemininin sahte olduğunun en büyük kanıtıydı. İçimde büyük bir öfke belirdi. Umarım bunlar için mantıklı bir açıklaması vardır!

Alt dudağımı hafiften titrettim. Gözlerim sulandı eş zamanlı olarak. Kandırıldığından haberi olmayan birisi gibi davranmam en doğrusuydu. Bu hareketim Tanrıça'yı daha da çok benim tarafıma çekecekti. Beni kurban olarak görecekti ve yardım için daha da istekli olacaktı.

"Ah," dedi acır bir biçimde. "Lütfen ağlama, Estella." Hızlıca yanıma gelip kollarını bana doğru sardı. Bende ona karşılıklı vererek sarıldım. Bir kaç kere ardarda hıçkırdığımda beni daha sıkı kendisine doğru bastırdı.

Kurbanı oynamak zorundaydım. Onu kandırmak zorunda, kurtların arasındaki kuzuymuş gibi davranmak zorundaydım. Lakin kurtların arasındaki kuzu değildim. Ben o kurtların arasındaki kuzu kılıklı tilkiydim. Kendimden feregat edip zihnimi benliğime taşımış, bir başkasının kılığına girmiş ama kim olduğumu asla unutmamış olan o tilkiydim. Zihnim ve oyunlarımla onları alaşağı edecek olan o tilkiydim.

"T-teşekkür ederim.." derken sesim titremişti, hatta hayatımda sanırım ilk defa sahte de olsa kekelemiştim.

"Şhh," dedi beni sakinleştirmek istermiş gibi Desir. "Rica ederim."

Ne kadar süre birbirimize sarıldık bilmiyorum ama sanırım ona sarılmak bana iyi gelmişti. Sanki o benim yanımdaymış gibi hissetmeme sebep olmuştu. Normalde bu hissi hep göğsümde taşırdım, çünkü Miriam benim hep yanımdaydı ve benim için her şeyi yapardı. Şimdi ise, onu istemeye istemeye kendimden uzaklaştırmak zorunda kalmıştım. Ama bana kızmayacağını, beni anlayacağını biliyordum. Belki de bu yüzden bu hissin yokluğu bu kadar ağır geliyordu, hayatım boyunca hissettiğim bir şeyden mahrum kalmak zorunda olduğum için belki de şu anda gözümden gerçekten de yaşlar akıyordu. İnsana ne yaparsanız, ona alışırdı ve yokluğunu çekerdi. Eğer birisine kötü davranmış olsanız bile, davranışınız son bulduğu vakit o kişinin içibde garip bir boşluk peydah olacaktır. İyi veya kötü, yada tamamen boş, orası bilinmez. Ama yine de yokluğa düşecektir illa ki. Tutunmak için yeni bir dal, yeni bir duygu arayacaktır. Ve o an, ona ne hissettirirseniz hissettirin, kabulü olacaktır.

"Senden bir şey isteyebilir miyim?" Dedim aciz çıkan sesimle.

Yazdığım en kısa bölümle karşınızdayım... Ama kısa bir geçiş bölümü olduğu için sıkıntı yok..

Vay, vay, vay... Benim tatlı Estella'mın içinden ne çıktı öyle🌝

6 oy sınırı.. tamamlayalım lutfenm

GÜNAH TANRILARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin