Yeni bir bölümleri sizlerleyim, iyi okumalar🤍
☯
"Oyunların içinde yaşıyoruz, gerçeği yalanlarımıza katıp doğruyu bulandırıyoruz."
☆゚.*・。゚
Korku; insanın en aciz duygularından biriydi ama bunun yanı sıra insanın harekete geçmesini de sağlayan fazlasıyla güçlü bir duyguydu. Korku kimilerinde mantığı, kimilerinde ise duyguyu devre dışı bırakırdı ve bu yüzden sadece korkuyla alınan kararlar genellikle doğru olmazdı. Ya çok fazla mantıklı yada çok fazla duygusal olurdu. Çok fazla mantıklı derken bunda nasıl bir sorun olduğunu göremeyebilirsiniz. Şöyle açıklıyayım: çok fazla mantık ile alınan kararlarda duyguya yer yoktur ve bu yüzden insanların kalbini genellikle kırar, onları üzer.
Saatlerdir siyah çarşafın içinde dönüp duruyordum ve gözüme asla uyku girmiyordu. Bıkkın bir nefes verdim. Uyuyamamaktan nefret ediyordum. Yanımda yatan Miriam'ı uyandırmamaya çalışırak yavaş hareketlerle yataktan kalktım. Zaten çok zor uyumuştu, bir de benim yüzünden uyanmasını istemiyordum.
Vincent hakkındaki haberi aldıktan sonra saatlerce ağlamıştı. Fakat, sadece ağlamakla kalmamıştı. Garip bir şekilde sinirlenmiştide. Lakin genel olarak küçük olaylara bile sinirlenebilen bir yapısı olduğu için bu konunun üstünde durmadım. Aklımda başka bir soru işareti vardı. Beni saatler önce yemek masasında yalnız bıraktıkları zamana iki siniri tepesinde insan olarak ne yapmışlardı, gerçekten de çok merak ediyordum. Ah, keşke olaylar olmadan önce Miriam ile konuşabilseydim!
Beyaz ve kısa geceliğimin üstüne yanda duran uzun, yine beyaz olan saten sabahlığı geçirdim ve parmak uçlarımda yürüyerek mutfağa doğru yol aldım.
Vincent şu anda iyiydi, doktor -bu evrenin doktoruydu ve çok garip bir tedavi yöntemi vardı, açıkçası ilgi çekiciydi- onun iyi olduğunu söylemişti ve bu yaşanan şeyin anlık olduğunu dile getirip Miriam ile bana sanırsam yüzlerce defa bir darbe alıp almadığını veya mide bulantısı falan var mı diye sormuştu fakat hepsine cevabımız "Hayır," şeklinde olmuştu. Bizi baya uğraştırmıştı ve itiraf etmek gerekirse Vincent'ın sağlığı için olmasaydı orada bir dakika daha kalamazdım.
Damon'a gelicek olursak o zamandan beri konuşmamıştık. Sanırım dört saat falan oluyordu. Haset Tanrısı ile Şeytan, Nancy'nin verdiği haberden sonra koşar adımlarla odadan çıkmışlardı. Gerçi doktor, Nancy'nin biraz abarttığını dile getirmişti. Evet, o an için fazlası ile kan kaybetmişti fakat ölmesi pekte söz konusu değildi.
Damon, doktorla kendi odasında konuşmuştu. Tanrım, o an merakıma yenik düşüp deli gibi onları kapının arkasından dinlemek istemiştim fakat benim biricik Miriam'ım, o kadar harap haldeydi ki ona kıyamamıştım ve bir an olsun onu yalnız bırakamamıştım. Demin ise uzun uzun konuşmuştuk, dertleşmiştik. En sonunda uykusuna yenik düşmüş ve uyumuştu.
Onun için üzülüyordum, onlar için üzülüyordum. Henüz geleli çok zaman olmamıştı ama yinede ikisinin de birbirine karşı boş olmadıkları açıktı. Umarım ilerde bir şekilde mutlu olabilirlerdi.
"İmkansız," dedi iç sesim.
"Olsun," dedim bende. Bana öyle geliyordu ki Tanrı bize çok büyük bir güç vermişti: Kalpten bir dilek gücü. Gerçektenten kalpten bir dilek dilesek her şeyi yapabilirdik bence. Mesela Vincent'a rüyamda "Neden ben?" Diye sorduğum zaman bana "Kalbin," demişti ilk olarak. Kalbimin sesi Tanrı'nın kulağına çınlamıştı ve belki de adam da o yüzden beni seçmişti, bilmiyordum. Şeytanın kardeşi Tanrıyı ne kadar severdi, bilmiyordum. Ama yine de öyle olduğunu düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAH TANRILARI
FantasíaTanrı, insanlara huzurlu olmaları için yedi şeyi emretti: Alçakgönülü, cömertliği, şefkati, sabrı, ölçülüyü, çalışkanlığı ve sevinci. Tanrı insanların hepsini temiz yaratmaya söz verdi ve ancak, dünyada kendilerinin bu yedi şeyi yaparlarsa kirlenec...