...Candan ERÇETİN: Kırık kalpler durağında inecek var...
Ailemin beni bırakmasından sonra hayatta tek başıma kalmıştım. Güvendiğim, sığındığım hiç kimse kalmamıştı. O kaza sonrası hayatımda yalnızlığın soğuk yüzüyle karşı karşıya kalmıştım. Sabahları uyanmak, yeniden hayata karışmak zorunda olmak, bana acının ve yalnızlığın gerçek yüzünü göstermekten başka bir iş yaramıyordu. Sokaklarda yürürken bile, insanların arasında kaybolmuş hissediyordum. Sanki herkes içimdeki acıyı ve yalnızlığı görebiliyormuş gibi hissediyordum.
Annem ne zaman içimde bir sıkıntı olduğunu ona söylesem bana gece gökyüzüne bak rahatlarsın derdi. Olmadı anne...Geceleri yıldızların ışığı bile beni teselli edemiyordu. Herkesin hayatı devam ederken ben kendi karanlığımda boğuluyordum. Her an içimdeki bu boşluk ve acı beni daha da derinlere çekiyordu. Herkesin güldüğü, mutlu olduğu anlarda bile ben kendi acımın pençesindeydim. Yalnızlığım her geçen gün daha da büyüyordu.
Çok sevdiğim o gecelerde huzur bulurum belki dedim ama o da olmadı. Geceye benzettiğin kızın o gecenin karanlığın yok oldu. İnsanların arasında bile yapayalnız kaldı.
"Gitmiyor muyuz?" Yiğit beyin sorusuyla geçmişin acı hatıralarından çıkmıştım. Yaşadığım ve yaşayacağım şeyleri bilen tek kişi tek arkadaşım Berk'ti.
Yiğit bey önde bende arkasından onu takip edip içeri girdim. Hastane o kadar büyüktü ki resepsiyonu bir an gözüme kestirememiştim. Asansöre binip geleceğimiz kata geldiğimizde ilk o bende arkasından indim. Yiğit bey nereye gidersen bende oraya gidiyordum. Şu an kuyruk gibi bile duruyor olabilirdim. Her ne kadar durumuz bana komik gelse de Yiğit beyin ciddiyetinden gülememiştim.
"İşte geldik. Sen gir içeriye, ablam da gelir birazdan." Tedirginlik benimle bir bütün olmasına rağmen içeri girip kenardaki koltuğa oturdum. Sessizce Yiğit beyin ablasının gelmesini beklerken istemsiz odayı incelemeye başladım. Duvarlarda doğumla ilgili bir sürü resimler ve yazılar vardı. Okumaya çalıştım ama olmadı. Okumak için ayağa kalkıp dibine kadar girdim. Ne küçük yazmışlar öyle ya! Millet okumasın diye mi yaptınız siz onu?
"Her bebek, dünyaya umut ve sevgiyle gelir. Annelik, mucizelerle dolu bir yolculuktur." Okumaya çalıştığım yazıyı yabancı bir sesin söylemesiyle yerimde sıçradım. Sesin sahibine baktığımdaysa o masasına geçip oturmuştu. Oturmam için bana da eliyle gösterdi. Direkt ona yakın olan yere oturdum. Yakasında Beril ASLANBEY yazıyordu. Yiğit beylerin soyadı bu muymuş? Yanında çalıştığım adamın daha soyadını bile bilmemem çok ironi değil mi ama?
"Nasılsın Gece?"
"İyiyim." Ne diyeceğimi bile bilmiyorum ki. Test yaptırdıktan sonra doktora gitmek o kadar gözümü korkutmuştu ki şimdi de ne yapacağımı bilemeden tırnağımı etime batırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece'nin Doğuşu
Chick-LitBen kendi sessizliğim içinde boğuldum öylece. Yıllarca tuttum avucumun içinde acılarımı Çığlıklarımı Anlatamadım hiç kimseye derdimi Hoş anlatsam dinler miydiniz? *** Gerçek aile kurgusudur.