4/Başkomiser Cesur Yıldırım

118 21 0
                                    

"HAYIR!" Yine aynı şey oldu. Kabuslarıma eklenen bir tanesi daha.

Karanlık 3 aydır olduğu gibi üstüme çökmüştü. Bu gördüğüm kaçıncı kabul artık sayamıyorum bile. Uyumak benim için artık eziyet hale gelmişti. Gördüğüm kâbusu hatırlamaya çalıştım. Kenarda duran çantamdan defterimi çıkarıp rüyamı yazmaya başladım.

Yine gördüm onu. Artık sayamıyorum. Her seferinde nefessiz kalmışçasına uyanmak beni çok yoruyor. Yine sana yazarak rahtlarım diye umut ediyorum.

Yangının alevleri arasında beliren adam ondan başkası değildi. Peşimi bırakmıyordu. Kaçmaya çalıştım ama adımlarım ağırlaşmışta yer çekiyor beni aşağı çekiyordu. O yaklaştıkça kalbimin deli gibi atmasını şu an bile hissedebiliyordum. Sanki saatlerce koşmuş gibi her geçen vakit daha da artıyordu. Tam üzerine çökmek üzereyken yine bir şey oldu ve ben odadan uzaklaştım. Bu sefer sanki bir şey beni korudu sandım ama öyle değilmiş. Kendisi geri çekildi. O bana ne kadar izin verirse o kadar rahat nefes alıyordum. Bunu biliyormuş gibi bir iki adım daha geri attı. Boğazımda olan ellerim yavaş yavaş çözülürken o belinden çıkardığı silahı karnıma doğrultu ve acımadan gözlerimin içine bakarak ateş etti.

Yine öldürdü beni, yine yok etti beni.

Yazdıkça sanki gerçekte yaşamış gibi ellerim boğazıma gitti. Gözlerimi kapattım birkaç saniye. Gözlerimi açıp üstüme baktım. Kan ter içerisinde kalmıştım. Her zamanki gibi.

Yatağımda doğrulurken aniden giren sancıyla tekrardan oturmak zorunda kaldım. O kadar şiddetliydi ki, nefesim kesildi bir an. Gözlerim karardı, sanki odadaki tüm ışıklar bir anda sönmüş gibiydi. Nefes almaya çalıştığım ama sancının göğsümden mideme kadar yayılmasıyla bir elim karnıma giderken bir elim de başıma gitmişti. Derin bir nefes almak için çabaladım. Nefesi denemem benim sanki bir savaştı. Kalbim göğsümden çıkacakmış gibi atıyordu, nefesim kısa ve kesikti. Yatakta sancının geçmesini bekledim biraz. Yavaş yavaş azalmasıyla biraz olsun rahatladım. Sancı iyice geçtikten sonra dikkatli bir şekilde kalktım yataktan.

İyisin Gece.

"Gece?" kapıdan gelen sesle anında kapıya döndüm. İki kere tıklatıldı fakat açılmadı. Sesten kimin olduğunu da anlayamıyordum. Yavaş ve temkinli adımlarla kapıya gidip açtım. Karşımda gördüğüm manzarayı asla beklemiyordum.

Atlas tekerlekli sandalyedeydi!

"Çığlık sesini duydum. Bir şey yok değil mi?" beni merak mı etmişti? Hem ona ne oldu da bu halde ki? Deli gibi merak etsem de sormadım. Kendim nasıl bazı soruların sorulmasını istemiyorsam o da istemeyebilirdi.

"Şey iy-iyiyim. Kâbus sadece."

"Sadece kâbus mu?" inanmaz ifadeyle bana bakarken bende üstüme baktım. Evet kan ter içinde kalmış halim pek de dediklerimi doğrulamıyor gibiydi.

"Şey gece biraz terlemişim de. Ondan yani."

"Neyse ne. Annem kahvaltıya çağırıyor. İstersen kendini toparla da gel. Kadın hiç uyumadı sana kahvaltı hazırladı." İnanmaz ifadeyle bana baksa da merak ettiğini çok net belli ediyordu. Gülümsedim. Uzun zamandır ısındığım nadir insansın Atlas. Bunu nasıl ne ara yaptın hiçbir fikrim yok ama umarım beni kırmazsın.

"Geliyorum hemen." O bir şey demeden geri geri gidip koridorda ilerledi. Bende kapıyı kapatıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odaya girip aynadan kendime baktım. Üstümdekiler o kadar da kötü değildi aslında. Beyaz tişört ve kot pantolon vardı. Kenarda duran peçeteyle yüzümü silip çöpe attım. Saçlarımı da düzelttikten sonra hazırdım artık. Tam odadan çıkacaktım ki defterin yatakta durduğunu görünce hemen oradan açıp çantama geri koydum. O defter benim kara kutumdu. Bütün acılarım, karanlığım oradaydı. Kimsenin onu okumasına izin veremezdim. Çantanın ağzını da kapattıktan sonra artık rahattım. Şimdi kimse göremeyecek.

Gece'nin DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin