Varmıştı.
Evi gördüğü an gücünü tamamen yitirmiş halde arabadan inip kapıya tutunarak kulübeye baktı. Sanki dayağı Connor değil de tamamıyla Zayn yemiş gibi ayakta dahi duramıyordu.
Aylardır kimsenin gelmemesinden dolayı oldukça köhne görünüyordu ev. Zayn buraya gelip gitmiş ya da yaşamış olsa bile içinde Athena olmadığı sürece bu kulübe bir yuva olmayacak, sıradan bir ev olarak kalacak, köhneliğe mahkum olacaktı. Athena'nın bir zamanlar dokunduğu her şey sonsuza kadar çok etkili bir sihirin tesiri altındaydı artık.
Gözlerinin değdiği her yerde onunla bir anısı vardı. Her yerde. Buraya onsuz ilk gelişiydi. Ayakları birbirine dolanarak bir adım attığında ellerinin üstüne düşüp yerden destek alarak tekrar ayaklandı. Yapamıyordu. Kaçtığı her şey bu noktada tamamen üstüne yıkılarak hayatının nasıl da alt üst olduğunu şimdi iyice anlamıştı. Bu artık son noktasıydı Zayn'in.
Kulübenin duvarlarına bakarak bir adım daha attı. Ayakları yerde bitkince sürünerek yürüme işlevlerini yerine getirmeye çalışıyorlardı. Duvardaki tuğlaların her birini Athena ile örmüşlerdi, her birinde onun parmak izleri vardı. Kulübeye çıkan üç basamağın korkuluklarını tuttuğunda elini ilkin elektrik çarpmış gibi kendine çekti, ardından özlemle tekrar dokunarak parmaklarını sıkıca sardı. Dayanamayarak eğilip dudaklarını bastırdığında onu dışarıdan gören birisi delirdiğini düşünebilirdi ancak neyse ki buranın kilometrelerce yakınında bile kimse yaşamıyor, bu taraflardan kimse geçmiyordu.
Dudaklarının değdiği yerde Athena'nın dokunuşunu hissettiğine yemin edebilirdi. Kara gecenin sonsuz boğukluğunda aniden güneş doğmuştu sanki yıldızların arasında, tüm bunlar bir halüsinasyon da olabilirdi, emin değildi artık. Gerçeği sahteden seçemiyordu.
Gülümser gibi olarak o hissin peşinden gitti. Onu evin kapısına götürdüğünde kulağına neşeli kuş cıvıltıları duymuş, hemen yanında onu görmüştü. "Anahtarı kaybettim!" diyordu tatlı bir telaşla. "Nasıl gireceğiz Zayn? Almamışım yanıma."
Gülümseyerek burnunu sıkmıştı. "Anahtar yok diyorum Zayn ya!"
Eli refleks olarak ceplerine gitti. Yoklayıp küçük anahtarı çıkardığında yorgunluktan neredeyse duyulmayan sesiyle "İşte burada." diyerek Athena'ya doğru dönmüştü ki, az önce baktığı yerde kimsenin olmadığını gördü.
Gitmişti.
Kapıyı açtı. Dakikalarca anahtarı sokup çevirmek için uğraştığının dahi farkında değildi. Kapı gıcırdayarak arkaya doğru açıldığında "Nihayet gelebildin. Yardımcı olmamı ister misin?" dediğini duydu birinin. Bu Athena'ydı! Az önce yanında değil miydi? Ona öyle özlem duyuyordu ki hayaline bile razıydı. Hiç sorgulamayarak sese çevirdi kafasını. Elindeki şeftali tabağıyla bir yandan yerken onu izliyordu. "Tezgaha bırak sen marketten aldıklarımızı. Ben birazdan yerleştiririm."
Anılar eski ama zihninde taptazeydi. Ellerinin bomboş olduğunu fark etmeden poşetleri tezgaha koydu. "İlk filmimizi ben seçeceğim!" Şeftali tabağıyla tek odalı kulübelerinin oturma tarafına koşan Athena, bembeyaz eteği süzülürken koltuğa varamadan yavaş yavaş silinerek kaybolmuştu. Gülümseyerek arkasından atılan Zayn'in gülümsemesi de silindi onun tekrar hiçliğe karıştığını görünce.
Bu sırada etrafa bakabilmişti. Televizyonun ekranı toz içinde, koltuğun önündeki sehpada ise bir kahve kupası duruyordu. Kalbi tekledi. Buraya son gelişlerinde her şeyi toparladıklarını hatırlıyor, emindi. Ortada asla bulaşık bırakmayarak evlerine dönerlerdi her seferinde.
Telaş ve heyecan karışımı bir coşkuyla salona atıldı. Her yeri karıştırırken ortalığı dağıtıyor ama umrunda değildi. "Ne yapıyorsun?" Dönüp Athena'ya bakmadı bile. Şu an neyin peşinde olduğunu biliyor ve onu arıyordu. Kupadaki ruj izinden tanımıştı Athena'yı. Bu kulübeyi zaten başka kimse bilmez ve dolayısıyla gelemezdi. Ama Athena neden son kez uğramış ve bir kahve içmişti? Neden kupasını sanki Zayn buraya geldiğini öğrensin istemiş gibi öylece sehpanın üzerinde bırakmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nights in white satin • zayn
FanfictionCesaret nasıl hayatın tehlikesiyse, korku da onun güvencesidir. - Leonardo Da Vinci