neither the truth nor the lie

68 7 9
                                    

Ertesi gün sabah erkenden telefon çaldı. Ekranda gördüğü kayıtlı olmayan numaranın kimlere ait olduğunu az çok tahmin edebiliyordu Zayn, bir iki saatlik uykuyla camın önündeki koltukta oturmuş düşünürken tüm fikir curcunasını ansızın kesen aramayı cevapladı.

"Bay Malik, ben Kriminal Şube direktörü Matías Pedro'nun asistanı Sandra Christine."

"Ee?" dedi Zayn, kabaca sigarasını yakarken. Umursadığı yoktu.

"Bu öğleden sonra şubede olmanızı bildirmekle görevliyim. Tarafımızca sorulan soruları cevaplamak üzere poligrafa bağlanacaksınız."

Poligraf? diye düşündü Zayn. Şu yalan makinesi saçmalığı olmalıydı. Ne garip adlar takıyorlardı. İç çekerek sigarasından bir nefes almış ve dumanı odadaki karanlık havaya üflerken bir şeyler mırıldanmıştı anlaşılmayacak şekilde.

"Efendim?" dedi Sandra, gerçekten anlayamamış halde.

Karar zamanıydı. Ya kaçacak, ya da bununla yüzleşerek her riskin altına girecekti. Kendini tutup tutamayacağını bilmiyordu. Orada paniklemesi an meselesi olacaktı. Ama her sonuç kaçak olarak yaşamaktan daha iyiydi.

"Geleceğim," dedi Zayn. "Geleceğim. Yanımda avukatım olabilir mi?"

"Üzgünüm Bay Malik."

"Orada olurum." Ve başka bir şey söylemeden telefonu kapatıp birkaç küfür etti. Teknoloji bu kadar gelişmiştiyse bunu asıl sorumluların peşine düşüp de onların üzerinde kullanabilirlerdi. Matías'ın onu bir çeşit süs köpeğine çevirmeye çalıştığını biliyordu. Hiçbir zaman kimsenin egolarını kendisi üzerinden tatmin etmesine izin vermemişti Zayn. Şimdi de vermeyecekti.

Parmağındaki yüzüğe baktı. Hafif bir tutuşla dokunup üzerini okşamıştı. Bu, geçmişinin bir düzmeceden ibaret olmadığının tek kanıtıydı. Zayn'i hayatta tutuyordu. Henüz sıyırmamıştı. Athena gerçekti ve her nerede, ne şartlar altında olursa olsun Zayn'in güzeller güzeli karısıydı.

"Bir sonraki hayatta da." diye mırıldandı Zayn, yüzükle oynarken. Bu yüzüğün parmağından çıkmasının tek yolu parmağının kesilmesiydi.

Kalkıp kendine bir bardak içki koyacakken aklına ayık kalması gerektiği geldi. Kanında bir şey çıkmamalı, o sandalyede ayık oturmalı ve Matías'ı vurguna uğratmalıydı. Hepsini Athena için yapacaktı. Onu gururlandırmak istiyordu, dedektifler ve ajanlardan oluşan geniş bir ağdan çok daha iyi işler yapmak. Sadece Athena'yı hatırlamalıydı.

Sırra kadem basan ben olsaydım beni aramaya nereden başlardın?

Bunu düşünecekti. Arkasında bir şey bırakmayacağına olan inancı öyle düşüktü ki, yalnızca onun zekasının izinden gitmeliydi. Onun kadar akıllı ve çevik olmalıydı. Stres anında bile öyle mantıklı düşünürdü ki Athena, zekası asla kaybetmeyeceği bir rulet gibiydi. Bugünlerde böyle insanlara rastlamak zordu. Zayn çok şanslıydı.

Başını arkaya yaslayıp yayılır bir oturuş aldığında gözlerini ruhsuzca dışarı çevirmiş, evin dışarısını izlemişti. Güneş çoktan doğmuş olmalıydı ama kara bulutlar yüksek semaları adeta zincirlerle hapsetmişti. Orada öylece oturarak bulutların hareket edişlerini izledi. Sadece yarım saat sonra babası ve Connor da uyanmış, Connor omzunu yasladığı duvardan dışarıyı izlerken Yaser Malik de diğer koltuğa oturmuştu.

Zayn'in bakışları Connor'daydı. Connor da bunu hissediyor ve bir an için bile olsa ona bakamıyordu. İhanet etmiş gibi hissetmiyor, aksine aşkından hiç utanmıyordu. Sadece Zayn'in ufacık bir cinnetle bile onu üçe bölebileceğini biliyordu.

nights in white satin • zaynHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin