Bütün aklını doğum gününe verince Felix Hyunjin'i unutmuştu.
Çok güzel bir doğum günü partisinin ardıydı şimdi. Üçlü evlerindeydi. Salona oturup sohbet ediyorlardı. Yırtılmış armağan paketleri her tarafa dağılmıştı.
"Söyleyecek sözüm yok. Ömrümde bu kadar eğlenmedim." dedi Seungmin. Felix onu mutlu edebildiği için kendini iyi hissediyordu. Çünkü ilk kez beraber Seungmin'in doğum gününü kutlamışlardı. Üstelik bunu yapmalıydı.
Birkaç gün önce o Felix'in doğum gününü çok güzel kutlamıştı. Bu yüzden ödeşmeleri kolay oldu. İkisi de birbirine çok tatmin edici hediyeler vermişti. Felix ona en sevdiği grubun bir sürü eşyalarını getirmişti.
İçinden çıkan DAY6 eşyalarından sonra mutluluktan ağlayan Seungmin ile kıskanan bir Jeongin'i sakinleştirmek oldukça zordu.
"Hile vardı." diyordu hala Jeongin. "Yoksa benim hediyem daha güzeldi."
Felix hala teşekkür üstüne teşekkür alıyorken gülmekten yanakları ağrımaya başlamıştı. Aslında Jeongin'i sebepsizce delirtmek ikisinin de hoşuna gidiyordu ama o bunu anlayamayacak kadar bebekti işte.
Meyveli pastadan herkese bir kere daha dağıtıldığında saat on ikiyi geçiyordu. Öyle keyifliydi ki her şey hiç kimse onların keyfini bozamazdı sanki.
Saat geç olmamasına rağmen tek ışığı açık daire onlarınkiydi. Artık çok da ses çıkaramıyorlardı ama eğlencenin bittiği anlamına gelmiyordu.
"Bak bu gri renk birde bunun üstüne oynayalım." dedi Felix, şekeri onlara da uzattı. İkisi de gergince kabul ederken aynı anda ağızlarına attılar. Birkaç saniye bile olmadan Jeongin dili dışarıda öğüre öğüre tuvalete kaçtı. Kaçmadan önce "Kulak kiri!" diye bağırıyordu.
"Sana iyisinden mi geldi? Bana çimenli geldi tadı ne acayip." dedi Seungmin. Felix'in kısmetine şu ana kadar yediği şekerler kızarmış ekmekli, çilekli, böğürtlenli, havuçlu çıkmıştı.
En sonunda hala gelmeyen Jeongin'in banyodan duyulan acı sesleriyle Seungmin ona bakmaya gitti. Yüzünde doğum günü partisinde olduğundan daha büyük bir gülümseme vardı. Nasıl da hoşuna gidiyordu.
Felix ikisinin didişmelerini umursamadan ayağa kalktı ve ortalığı yavaştan toplamaya başladı. Çöpleri bir kenara ayırdığında Jeongin ile Seungmin'e katılmaya gidiyordu ki çalan kapı ona engel oldu.
Ağır bakışları kapıya gittiğinde şaşırmıştı. Kimseyi beklemiyorlardı çünkü partiye biri davet edilmemişti. Kucağındaki çöpleri yemek masasının üstüne bıraktı ve kapıya yanaştı.
Kapıyı açtığında ve kimin geldiğini görmek için geriye çekildiğinde Felix ne diyeceğini bilememişti.
Chan kapının önünde duruyordu. Kolunu kapının pervazına yaslamış ayağıyla da beklerken bir ritm tutturmuştu.
"Şey... Merhaba..?" diye konuştuğunda hala Chan'ın burada olduğunu anlayamamıştı.
"Sizi bu saatte rahatsız etmek istemezdim Felix ama Seungmin burada ise onu çağırabilir misin?" dedi Chan. Sesi biraz zayıf geliyordu ama duruşunda kararlılık vardı. Felix ağır ağır başını salladığında onu içeriye davet etti.
"O halde... o halde ben... Seungmin'i çağırayım." Chan içeriye geçmişti ve başını sallamıştı. Olup biteni hala lavaboda kıyameti koparan ikiliye nasıl anlatacağını düşünüyordu Felix.
Aralık kapıdan içeriye girdiğinde ikili ona bakmıştı. O sırada Jeongin yuvarlak yaptığı parmaklarının arasından baloncuk fırlattı ona.
Bunun hiç sırası olmadığını düşünen Felix "Bir misafirimiz var." dedi. Belli ki onlar bu patırtıdan kapının çalışını duymamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
werewolf & hyunlix
Hayran Kurguben seni affetsem bile sen kendini nasıl affedebilirsin?