BÖLÜM 28

11 4 0
                                    

Öncelikle uzun zamandır bölüm atamadığım için üzgünüm. Sınav haftası dolayısıyla telefon ve bilgisayar yasak olduğu için hiç bir türlü bölüm atma fırsatım olmadı. Fakat artık her pazar düzenli olarak bölüm atacağım. İyi okumalar dilerim.

BÖLÜM 28: LANETİN TUZAĞI

~Daniel’in anlatımıyla~

Tarih: 03/06/2019                         Saat:06.19

Ciddiyet. İstek ve azim... Bu üç kelimenin birleşimiyle neler olabilirdi? Ufacık bir kıvılcım mıydı oluşacak olan yoksa her yeri yerle bir edebilecek bir yıldırım mı? Hangisi oluşacaktı? Veya hangisi kazanacaktı?

Plan oturtulmuştu. Herkes kendi görevine adapte olmuştu. Bugün büyük gündü. O yıldırımın oluşumunun adımlarının başladığı gündü…

Arabadan dükkâna getirdiğim kıyafetleri Ally’e vermiş o da yıkanması için makinaya atmıştı. Saçlarım birkaç gün içerisinde fazla uzamıştı. Sakallarımı söylemiyordum bile. Eğer yalemoz olacaksam bu uzun saç ve sakala elveda demem gerekiyordu.

Kıyafetler yıkanırken kamera odasındaki gizli sığınağa açılan masayı aktif hale getirdim. Sadece bir masaydı öyle değil mi? Kimsenin asansör olduğunu anlayamayacağı kadar sade küçük bir masa. Benjamin akıllı adamdı. Zeki olduğu kadar da kurnazdı. Aklındaki düşünceleri anlayabilmek de hep zor olmuştu. Tabii beyninin içinde asansörü bir masayla gizlemek gibi fikirler dolanıyorsa anlamak zaten zor olmalıydı.

Asansörle aşağıya indiğimde Artaith’in buraya çoktan geldiğini fark etmiş oldum. Etrafta çocuklar koşuşturuyor. Kadınlar farklı odalarda çantalarına bir şeyler koyuyordu. Artaith onları erken mi söylemişti acaba? Ama kızın da başka işleri vardı. Sahte kimlikler daha tamamlanmamıştı bile.

Tuvaletin bulunduğu odaya doğru ilerlemeye başladım. Acaba Sisi şimdi ne yapıyordu? Ona ne yapmışlardı? Ona dokunmuşlar mıydı ya da ona zarar verecek bir harekette bulunmuşlar mıydı?  Ya o şimdi ağlamaktan gözleri şişmiş bir haldeyse… Ya onu yakmaya kalkıştırdılarsa… O şimdi orada tir tir titriyor olmalıydı. Korkuyordu benim kızım. Yanında değildim. Yanında olamamıştım, onu koruyamamıştım. Ona iyi bir baba olamamıştım ben. Baba olmak, kızını korumak değil miydi? Ben koruyamamıştım. Her anında yanında olup onunla gülmek veya ağlamak değil miydi baba olmak? Ben yine yanında olamamıştım. Nasıl bir babaydım ben? Kendi hayatını düşünen bencil bir babaydım öyle değil mi? Kendi ölümünden korkan zavallı bir adam... Kızının yaşamını umursamadan sadece kendi ölümüne odaklanmış bir babaydım.

Cümleler beynimde dolandıkça kulaklarım çınlamaya başlıyor aldığım nefes ciğerlerimle buluşamadan yok oluyordu. Sisi’ye bir şey yaptılar düşüncesi içimde bir fırtınayı uyandırıyordu. Ve her şeyin sorumlusunun ben olduğumu hatırlayınca içim parçalanıyordu. Ona benden istediği değeri veremeden ölecek olması fikri beynimi uyuşturuyor kalbimde sıkışmalara yol açıyordu. Bu… Bu normal bir fırtına da değildi. Siraltomoz. Siraltomoz yükseliyordu adeta bedenimde. Neredeyse onun tüm ağırlığını hissediyor altında ezilmek üzere olan bir karınca gibi ne olduğunu sadece izliyordum.

Tuvalete bedenimdeki ağırlıkla girer girmez kapıyı arkamdan kilitledim. Dizlerimdeki kan akışı durmuşçasına serbest kalan bacaklarım yerle birleşmişti. Siraltomoz’u daha da yaklaştırmamalıydım. Dün ki söylediğim laflar onu daha da hiddetlendirmiş olmalıydı. O bedenime konuşacak kadar yaklaşmamalıydı. Eğer yaklaşırsa o gün, Matthiew’in beni kurtardığı gün ki gibi şeyler olmayacaktı. Bunun dozu daha da arttıracaktı.

“Matthiew’i hatırla. Onun söylediklerini hatırla. Güzel günlerini düşün. Gün ışığını düşün, Sisi’yi kurtaracağınızı düşün.”  İşe yaramıyordu. Siraltomoz gittikçe yaklaşıyordu ve onu durdurmak benim güzel anılarımla da olmayacaktı. Bir kere girmeyi başarmıştı şimdi onu asla durduramayacaktım.

SİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin