BÖLÜM 9.1.

36 6 0
                                    

Bölüm 9.1.: GİZLİ TUTMAK

İnsan güçlü durmalıdır bazen hayatta,
Başkalarına da güç vermelidir zamanla.
O kadar kolay değildir güçlü durmak,
Duygularını karşıdakinden güçlükle saklamak.

~Daniel'in Anlatımıyla~

Tarih: 11/05/2019

Hayatımda hiç zorlanmamıştım ben. Karşımdakine güçlü durabilmiştim fazlasıyla. Ben inanırdım hep kendime. Başarırdım da sonunda. Ama bu sefer farklı idi. İçimdeki hisler başaramayacaksın diye çığırırken, ağzımdan dökülen kelimelerin başaracağım olması... Zor gelmişti bana. Karşıma geçip ağlayarak sömürende oldu, çaresiz laflar ederek sömürende oldu güvenimi. Bana olan güvenlerini bana pozitif göstermek yerine onlar oldukça negatif gösterdiler bana. O güven damlaları damlayarak göl olmak yerine havada savrulup toprağa karışmıştı. Ama biri geldi kovalarıyla. İçi su dolu kovalarıyla. "Yapacaksın, gideceksin ve geleceksin. Senin yokluğunda ben herkese göz kulak olacağım. Ama göz kulak olmama zaten gerek olmayacak. Çünkü sen başaracaksın. Ben buna inanıyorum. Hem de fazlasıyla." O getirdiği kovaların hepsi sırayla döküldü o göle. Yağmurun beceremediği o doluluğu, o kovalar tamamlamıştı. Güvenimi kazanmamı sağlamıştı yeniden. Çıktım o güvenle yola. Döneceğim geri dimdik ayakta.

Saat: 1.42

Jurdomoz Romoz'un sınırlarında buluna Julius havalimanında inmiştim. Sınırlar arası yolcu taşıyan araç olan sinekoza bindim. Fonkreas'ın içine hemen girmek istemediğim için sınırlara yakın bir yerde indim. Küçükken babamla gittiğim bir kumaşçı bulunuyordu buralarda. Babam ablam ölmeden önce girişlerde tanınmamak için alırdı buradan pelerin. Tabi o zamanlar sınırlarda kontrol cihazları yoktu. Sadece kimlik görevlileri vardı. Kolay olurdu gizlenmek.

Stewark amca, buranın sahibiydi. Babam onunla sıkı dosttu. Onunda ikinci bir kızı vardı. İkisin de derdi aynıydı. Kızlarını saklamak. Bir oğlu vardı. Stewark amcanın. Biz hep oyunlar oynardık onunla. Eğlenirdik. Gezerdik. Ama bu eğlence babamın yakalanıp ablamla beraber yakılmasıyla son bulmuştu. Bir daha gitmedik oraya. Bir daha göremedim Stewark amcayı. Ve çok sevdiğim oğlu Benjamin'i. Eğer hâlâ işletiliyorsa dükkân, kendimi gizleyecek bir pelerin alabilirdim. Hiç aklıma gelmezdi benim de oradan gizlenebileceğim bir pelerin almak.

Dükkân kumaşlarla dekore edilmiş bir duvar kağıdına sahipti. İki tane camı vardı ve camların alt kısmın da bulunan saksılara da, şehrimizde huzuru getir anlamını taşıyan menekşeler dikilmişti. Kapını üstüne hoş bir aydınlatma sistemi kurulmuştu. Babamla gittiğim zamanda bu dekorelerin hiç biri bulunmuyordu. O zamanki hali dikkat çekmemek için gri tonlarında bir boyayla boyanmıştı. Kapıda aydınlatma sistemi yoktu. Onun yerine küçük bir zil takılmıştı.

Dükkân hâlâ açıktı. Kapalı olması muhtemeldi. Kapatmak üzere de olabilirlerdi. Sabaha kadar bekleyemezdim. Zamanım azdı. İçeriye girdim. Karşımda kumral saçlı, mavi gözlü, benim yaşlarımda fakat benden biraz daha uzun bir adam vardı. Tanıdık bir siması vardı. Mavi gözleri küçükken oynadığım çocuğun gözleriyle aynıydı.

"Merhabalar. Nasıl yardımcı olabilirim?" Tanıdık bir sesi vardı. Müşteriye gülümsemek hoş bir âdetimizdi. Onunda gülümsemesiyle yanağında oluşan tek gamze bana onun Benjamin'in olduğunu kanıtladı.

"Benjamin. Değişmemişsin be koçum." Yüzünü ekşitti biraz. Yüzünde ki o ifade hafızasını yokladığını belli ediyordu. Beni tanımasıyla oluşan yüz ifadesi benimde gülmeme yol açtı.

"Daniel. Sensin değil mi?"

"Benim Benjamin benim."

"Seni tekrar göreceğim hiç aklıma gelmezdi doğrusu. Gel bir sarılayım." Küçükken her başardığımız işin sonunda birbirimize sarılır, sanki elimizde bir kupa varmış gibi birbirimize taktim ederdik. O zamandan bu zamana onca yıl geçmişti. Birbirimizi hatırlamamız bile olanaksızken, biz o olanaksızlığı kaldırmayı başarmıştık.

SİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin