BÖLÜM 24

22 5 3
                                    

Bölüm 24: GÖLGE ADAM

Tarih: 04/06/2019

Güneş gökyüzünde kendini en gösterişli haliyle gösteriyordu. Saçtığı ışık adını bilmediğim bu şehirde beni hapis ediyordu. Her zaman parıldamayı sürdüren, her zaman yeni fikirlerin oluşmasını sağlayan, her zaman yeni güzel bir güne başlayacağımızı söyleyen güneş neredeydi? Neden şimdi de yeni günlerimin güzel geçeceğini söylemiyordu bana? Yeni günün güzelliğini anlatan ışığı, hayatıma yeni anılar ekleyeceğimi söyleyen parıltısı neredeydi? Her şeyin iyi olacağını söyleyen tarafı… Güneş bize yalan söyler miydi? Yeni günün yeni başlangıçlarının olduğunu söylerdi değil mi? Her başlangıç güzel miydi sahiden? Güneşin bizi selamladığı her sabah mutlu eder miydi ki?

Öğlen neredeyse kendini akşama bırakıyordu. Sadece batmaya yakın olan güneşi görebilmem ve saati algılayabilmem için çıkarıldığım bagaja tekrardan dönmüştüm. Karanlık... Yeniden baş başa kalmıştık onunla. Düşüncelerimle baş başa kalmamı sağlayan karanlık tekrardan beni bu ıstıraba sürüklüyordu. Her şeyin başlangıcı olan geceye...  Antonio demişti bana. “Sen doğduğunda babam mutlu değildi Sisi. Senin doğmanla birlikte bir felakette doğmuştu. Ve o gün sana söz vermiştim. Adını koyduğum o küçük çocuğu ben koruyacaktım.  Babamın ona yapabileceği her şeye engel olacaktım. O felakete izin vermeyecektim Sisi.” Babam benden ne istiyordu? Ben felaket yaratabilecek ne yapmıştım olabilirdim ki? Ona sadece her kızın dediği gibi baba demiştim. Sevmiştim onu. Sevmek suç muydu da bana öyle davranmıştı? Sadece bana ilgi göstermesinin istemiştim. Benimle gülebilmesini, birlikte güzel anılarımızın olmasını… Ama o buna asla izin vermemişti. Her güzel anımızı mahvedecek bir şeyler olmuştu. Aramızda ki bağın gerçekleşmesine izin vermiyorlardı.

Bu sevgisizliğinin sadece bana olması beni ayırıyordu ondan. Patrice ve benim aramızda yaş farkı olabilirdi. O benden büyük olabilirdi ama bu babamın beni sevemeyeceği anlamına gelemezdi ki. Sadece aramızda yaş farkı vardı? O da kızdı bende kızdım. Ya Matthiew amca. Onun da iki kızı vardı Ama ikisine de öyle bağlıydı ki… Araları her zaman iyi olurdu. Hep mutlu olurdu onlar. Babamın ne sorunu vardı peki? Ben neden hep suçlu oluyordum? Sebepsiz yere suçlanmak da bir suç değil miydi? Yapmadığın şeyleri, neden olduğuna dair bir tane fikrin bile yokken seni suçlu olarak göstermeleri. Ve bu suçu yıllarca belki de sonsuza dek bir yük olarak taşımak… 

Elbisem, daha doğrusu neden giydiğimi bilmediğim güzel olan elbise sol kolumu açıkta bırakıyordu. Sol kolumdaki o izi… Babamın beni ne kadar sevdiğini gösteren o izi. Beni bir kere bile düşünmeden yakacak kadar sevdiğini o gün anlamıştım. Beni asla kabullenmeyeceğini…  Her zamana onun için bir felaket olacağımı. Üç çizgi. Birincisi beni asla sevmeyeceğiydi hatırlatıyordu. Ne olursa olsun tetikte olmasıydı. O benim için ateşi simgeliyordu. Şahıyla parıldaması yetmezmiş gibi bir de oldukça sıcaktı. Bir derinin alt katmanlarına inebilecek kadar. İkinci ise aramızı bozan korkusuydu. Benimle mutlu olmaktan, benimle gülmekten korkuyordu. Bana yaşattıklarını duymaktan, sorduğum soruya cevap vermekten korkuyordu o. Üçüncüsü ve sonuncusu ise asla dinmeyen soğukluktu. Ne olursa olsun aramızdaki mutluluğun gerçek olmadığını gösteren soğukluk. Benimle her konuşmasının ardında yatan buz dağıydı…

Bagajın kapısı içten açıldı tekrardan. Yüzümdeki akmak bilmeyen ılık yaşlar, kırmızılaşmış gözler ve burnumla görmüştü beni ikinci defa buz surat. Yüzünde bir anlık endişeyle yaklaştı bana.

“Ne oldu? Neden ağlıyorsun sen? Yoksa seni kurtaracak kimsenin olmadığını mı anladın? Bana bak o yaşlarını derhal sil! Kralın karşısında ağlaman hoş değil!” Benimle dalga geçmek hobisiydi. Yapamadığım şeylerle mutlu olan suratı o zaman daha da çirkinleşiyordu. Eğer gerçekten öyleyse halam denen kadın iğrenç bir tercih yapmıştı. Hiç sıfatını görmemiş miydi buz suratın? Yoksa gerçekten beğenmiş miydi onu?

SİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin