BÖLÜM 26

11 4 0
                                    

Bölüm 26: ÖZEL BİR GÜÇ

Tarih: 02/06/2019                        Saat: 20.15

Vahşiler. İkincilerin katliamından zevk alan yaratılar. Sırf zevklerini taçlandırmak için diktikleri Zölmank Alümkü yapıtı... Kim bilir orada kaç ikinciyi öldürmüşlerdi. Ne kadar ikinci hayatlarının baharındayken burayla tanışmıştı acaba? Küçücük çocukların yakılmasıyla zevk alan vahşilerden her zaman nefret etmiştim. Onlar gibi olmamak için canımı ortaya koymuştum. Komutan olmuştum ama onların zihnindeki komutan değildim ben. İkinci ihbarlarını görmezden gelen söylenen isimlerin daha önce öldüğünü söyleyen bir komutandım ben. Vahşilerin işkencelerine hiç katılmamış yakılma olaylarında hiç bulunmamıştım. Buna rağmen dışarıdan bir göz bana vahşi diyebiliyordu. Yaptıklarımın çoğunun koruma amaçlı olduğu zamanlarını yargılayıp bana sende vahşilerden birisin diyebiliyordu. Gerçekten de öyle mi gözüküyordum dışarıdan? Onca yıl yaptıkları heba olmuş bir adam gibi mi?

Lanet olası şeytan yine yükselmeye mi çabalıyorsun sen?” Siraltomoz bedenime hücum etmeye çalışıyor fakat zihnimdeki düşünceler bu sefer onu alt etmeye yetiyordu. Matthiew’in sözleri beni ayakta tutuyordu. Eve dönene kadar olumsuz bir düşünceye yer verilmeyecekti. Eğer şimdiden ona yenilirsem kaybetmiş olurdum bu mücadeleyi.

Ne dendiği bilinmez garip sesler geliyordu bedenimden. Siraltomoz bedenime ulaşamamıştı. Daha çok öfke dolu iniltilere benzeyen ses yavaş yavaş bacaklarımı tırmanmak için tırnaklarını bedenime geçiriyor gibiydi.

“Ne oldu bedenime yükselemiyor musun seni ahmak? Düşüncelerim buna engel oluyor değil mi? Ne kadar da yazık. Senin için çok üzgünüm Siraltomoz.” Eğer bedenime tırmanmaya başlarsa bu sözleri bana bir bir yedirecekti. Bu yüzden onun yükselmesinin engellemek zorundaydım. Ama bir yandan da eğlenceliydi onun yaptıklarını şimdi ona yapmak.

“Hırlamanı kes! Bedenimden ayrıl ahmak şeytan! Geri dönmemek üzere git buradan! Sana hırlamanı kes demiştim değil mi! Bir hayvan gibi hırlaman beni rahatsız ediyor Siraltomoz. Senin gibi gösterişli bir hükümdar hayvan olacak hallere mi düştü gerçekten. Ne kadar da yazık…” Kulaklarımı tırmalayan hırıltılar çıkarıyordu şimdide. Sanki en ufak bir delikte beni yok edecekmiş gibi hissettiriyordu.  Ama benim en ufak bir delikte kaçacak bir yerim kalmayacaktı…

“Baba ne zaman varacağız? Oturmaktan çok sıkıldım.” Roberto’nun mızmızlığı yeni uyandığını belli ediyor ve beni de iç dünyamda ayrılmamı sağlıyordu. Fakat Siraltomoz benim gibi değildi. O gitmemişti. O en ufak bir anımda beni berbat bir hale sokmak için pusa da bekliyordu.

“Buradan döneceğim ve… Bak işte orada. Tom’u kaldır Roberto.” Antonio’dan söz etmek şuan için beni rahatsız ediyordu. Onun hakkında konuşmak veya düşünmek. Hem bu benim Siraltomoz’a daha da yaklaşmamı sağlayacaktı. Bu yüzden onun adını ağzıma almak şuan için önemsizdi.

Arabayı kimse görmesin diye dükkânın arkasına doğru ilerlemeye çalışırken bir yandan da elim Matthiew’in kolunu sarsıyordu. “Matthiew. Matthiew hadi uyan. Geldik Matthiew.” Gözlerini ovuşturduktan sonra etrafı incelemeye başladı. Buraya daha önce geldiğini hatırlatan beyin sinyalleri gözlerine daha da baskı uyguluyordu.

“Burası… Şey değil mi burası… Benjamin’le oynadığımız dükkân. Evet, onunla oynadığımız dükkân hatırlıyorum. Hiç değişmemiş burası. Aynı eskisi gibi…” Yüzündeki o ufak hüzün onu eskilere götürmüştü. Acaba onun içinde de Siraltomoz gibi bir yaratık var mıydı? O da benimle aynı dertleri yaşıyor muydu da bana onunla alakalı birkaç şey söylemişti?

“Evet, tam olarak da orası Matthiew. Eskiden sürekli oynamak için geldiğimiz dükkân burası. Hadi arabadan inip girelim dükkâna.” Arabadan teker teker indikten sonra dükkânın girişine doğru giden ayaklarımızı seyrettik. Gerçekten de gelmiştik. Mücadelemizin asıl başlangıcına adımımızı atmıştık. Sıkı bir plan ve de kontrollü çalışmamız gerekecekti. En ufak bir şey ölümümüz olabilirdi. Burası bizim için artık daha da tehlikeliydi. Veya sadece benim için geçerliydi bu kural…

SİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin