BÖLÜM 29

9 4 0
                                    

BÖLÜM 29: Her Şey Üst Üste

Tarih: 03/06/2019                       Saat: 07.00

Yorgunluk ve bitkinlik. Fiziksel değildi bu bahsettiğim. İnsanının içinde, kalbine taş oturmuş gibiydi. Sanki kaldırması imkansız bir taş kalbimde kahramanını bekliyordu. Çizgi filmlerdeki süper kahramanlar olurdu ya, onları bekliyordu kalbim.  Bu taştan kurtulmak için bir kurtarıcı gerekiyordu. Kendi başıma kaldıramadığım bu taş için yardım gerekiyordu.

Gözlerimdeki sis kendini geri çektiğinde sığınakta değildim. Beni girişe, dükkânın o mutenayla dizilmiş kumaşlarının olduğu rafların yanına, yumuşak koltuklarına oturtmuşlardı. Sesler sanki dünyadan silinmiş gibi söylenilen şeyleri duymama engel oluyordu. Etrafımda koşuşturanlar sanki önemli bir şey olmuş gibi sevinçle birilerini çağırıyordu. Benjamin ve Artaith koşarak gelmişti bana doğru. Sanki yanımda olduğunu göstermek istermiş gibi yere çökmüş elleriyle dizlerimden destek alıyordu. Bir şeyler söylüyordu. Ama duyamıyordum. Sesler gelmiyordu.

Gözlerim Matthiew’i aradı etrafta. O neredeydi? Belki kalbimdeki taşı o çözebilirdi. Beni her zaman kurtardığı gibi kurtarabilirdi o. Yapabilirdi bunu.  İçinde ki o güç beni belalardan kurtarmaya yetiyor ve artıyordu da.

Sesler yavaşça kulağıma dolmaya başlıyor etraftaki endişe içime yansıyordu. Artaith pasaport için hazırlanmış yola çıkacağını söylüyordu.
Etrafta gezinen Roberto kendince Tomla uğraşıyordu. Antonio ve Benjamin ise arabaların son kontrollerini yapıp gece yola koyulacaklardı. Ama Matthiew ortalık da değildi. Hiçbir yerde gözükmüyordu. Yoksa sığınakta mı kalmıştı o? Olabilirdi doğrusu. Belki uyukluyordu odanın birinde.

“Vay vay vay benim Daniel’im uyanmış bakıyordum da. Bak sana sıcak sıcak kahve getirdim iç de yüzünün rengi geri gelsin.” Rafların arasından iki bardakla bana doğru yaklaşıyordu Matthiew. Bardakları öyle dikkatli tutuyordu ki kumaşlara dökülüp daha fazla iş çıkarmamak istemiyor gibiydi.

O yaklaşırken köşede oturan Tom’a ilişti gözlerim. Roberto’nun sözlerini takmıyor yüzündeki öfke bir şeylerin ters gittiğini anlatıyordu. Öfkesi sanki birinden bir şey saklıyor gibiydi. Gözlerinde beliren öfkenin ardında kimsenin bilmediği başka şeyler dönüyordu. Ya da sadece bana söylenmeyen o gizemli olaydı sinirlendiği.

“Ne olmuş Tom’a? Size bir şey dedi mi? Sanki bir şey olmuş gibi. Böyle değildi bu çocuk. Ne oldu ki durup dururken?” Matthiew’in yaklaşmasıyla sorulara onu boğmam bir olmuştu. Sadece şu anlık değildi bu siniri. Bu ülkeye geldik geleli bir sorunu vardı onun kimseye söylemediği…

“Bilmem bize hiçbir şey söylemedi. Ama sıkma canını sonuçta sevgilisi kaçırıldı. Bilmediği bir yerde daha yeni tanıştığı insanlarla bir arada kalmak zorunda kaldı. Biraz zaman ver ona düzelecektir eminim.” Haklıydı. Benim kızımsa onunda sevgilisiydi. Benim hissettiklerimi o da hissediyor olmalıydı.

“Onunla konuşsam belki daha hızlı adapte olur bize ne dersin?” Bir baba ve damat olarak konuşmak değil de onunla bir baba ve oğul olarak konuşmak istiyordum. Damat, yabancı insanlardan daha önce hiç görmediğin bir insandı. Damat dediğin çekinirdi, bir saygısı olmak zorunda gibi hisseder yabancı bir baba gibi görürdü seni. Ama oğul farklıydı. Her haltından sorumlu olduğun kendi canındandı. Her şeyi paylaştığın, kızdığın, sevdiğin ailenden bir insandı. Ne yapmış olursa olsun, ne kadar kötü davranışlara sahip olsa da kopamadığın bir candı o.

“Adapte olur mu bilmem ama belki içini dökerse sana daha iyi hisseder. Ben seni burada beklerim. Bir ağrın veya sızın varsa seslen dibinde biterim.”  Ayağa kalktığım anda başımın hızlıca sarsılması orada gereğinden fazla oturduğumu gösteriyordu. Gerçekten de ne kadardır oradaydım ben?

SİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin