17. Ruhun Kanayan İzleri

49 5 95
                                    

Cem Adrian, Birsen Tezer - Beni Hatırladın mı?

🌑🌒

Dünün mutluluğunu üzerimden atmak çok zor olmuştu. Bugünüm ise aynıydı. Her ne yaşıyor olursam olayım en sonum izlediğim boş duvarlar ve sessizliğin gömülü olduğu bir evde bitiyordu.

Masanın üzerinde duran antidepresan kutusuna bakmaya devam ettim. İçersem iyi hissedebilirdim ama içmezsem... İçmezsem diye bir seçenek yoktu.

Daha yeni antidepresan kullanıyordum. Teyzem ve Hakan dışında kimsenin haberi yoktu. Okuldan eve geldiğim bir gün annem bağırıyordu, bu tabii ki yeni bir şey değildi ama bu sefer çok fazla bağırıyordu. Tek istediğim şey odama gidip kulaklıklarımı takmaktı. Fark ettiğim şey ile kaskatı kesildim. Annem ilaç kutusunu parçalayacak gibi sıkı bir şekilde avuçlarının arasında tutuyordu. "NE BU?" demişti bağırarak. Bir şey diyemedim, sizin yüzünüzden kullanmaya başladım diyemedim. "DELİRDİN Mİ SEN? NEREDEN BULDUN BUNLARI?" Hayır, delirmemiştim. Sadece biraz yorulmuştum.

"Teyzem," diye mırıldandım kısık bir şekilde. Söylemezsem daha da sinirleneceğini biliyordum. Annem gür bir kahkaha attı. "TABİİ YA TEYZEN. ZATEN BENİM KIZIMA KARIŞMAK DIŞINDA NE YAPIYOR Kİ SENİN BİRİCİK TEYZEN. ANCA BENİ ELEŞTİRİR. SENİN ANNEN BENİM." Annem teyzemi hiçbir zaman sevmemişti. Çünkü teyzem her konuda annemden daha iyiydi en önemlisi de o gerçek bir anneydi.

"Bana senden çok o annelik yapıyor." Gerçekten de öyleydi. Teyzem beni Hakan'dan asla ayırmamıştı. Teyzeme senin tek çocuğun var denildiğinde teyzem "Benim iki çocuğum var. Hakan'ım ve güzel kızım Deniz'im," derdi. Acılarımı annemden, güzellikleri teyzemden öğrenmiştim.

Söylediğim şeyleri duyan annem adeta delirdi. Yüzüme geçirdiği sert bir tokat ile başım yana doğru düştü. "GİT O ZAMAN SANA ANNELİK YAPSIN!" Giydiğim kazaktan tutup beni dışarıya doğru sürükleyip gereksiz bir kâğıt atar gibi atmıştı.

Ne kadar değersiz olduğumu ilk defa o anda hissetmiştim.

İrademe ve kötü düşüncelerime dayanamayıp ilaç kutusuna doğru uzanıp bir tane çıkardım. Bardakta duran suya uzanıp içerek ilacı yuttum.

Titreyen ellerim ile koltuktan destek alarak ayağıya kalktım. Çalışma masanın üzerinden duran kulaklığı alıp taktım. Her acı zamanla geçmez diyordu şarkıda. Benim acılarım zamanla artıyordu.

Kulaklıktan gelen bildirim ile telefonuma uzandım. Kütüphanedeki Çocuktan 1 yeni mesaj. Acaba gerçekten hissediyor muydu? Kötü olduğum her anda yazmasının başka bir nedeni olamazdı. Bildirimin üzerine tıklayıp ne yazdığına baktım.

Kütüphanedeki Çocuk: Okulda yoksun. İyi misin?

Ben: İyiyim. Birazdan çıkarım.

Kütüphanedeki Çocuk: Sevindim :)

Kütüphanedeki Çocuk: Kahven ve ben seni bekliyoruz.

Hemen ardından bir fotoğraf gönderdi. Masanın üzerine bir sütlü kahve ve en sevdiğim çikolatadan vardı. Bu nazik hareketini karşılıksız bırakmak istemedim.

Ben: Bir şey istiyor musun?

Kütüphanedeki Çocuk: Sadece senin gelmeni istiyorum.

Yüzümdeki gülümseme ile uygulanmadan çıkıp hızlıca hazırlanmaya başladım. Formanın üzerine gri bir sweatshirt geçirdim. Şubat ayının sonu olduğu için hava çok
soğuk değildi ama hasta olma gibi bir ihtimalide vardı o yüzden sweatshirt iyi bir karardı. Saçlarımı da topuz yaptıktan sonra hazır sayılırdım.

Kırık Umutlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin