1. bölüm

77 10 36
                                    

   Sabah gözümü açtığım zaman etraf çok sessizdi. Ayağa kalktım ve yüzümü yıkamak için lavaboya doğru ilerledim. Yüzümü yıkadıktan sonra saçımı taramak için aynaya baktım. Üstümde olan uyku sersemliği ile kendimi göremediğimi sandım. Daha dikkatli baktığımda gerçekten yansımam yoktu. Aniden panikledim ve aynaya yavaşça dokundum. Gerçekten kendimi göremiyorum.

   "Kahretsin."

   Odama koşup telefonumu ararken bir yandan anneme sesleniyordum.

   "Anne, neredesin?"

   Cevap vermiyordu. Telefonumu aldım ve ön kameradan kendime bakmaya çalıştım ama ne yazık ki yine kendi görüntüm yoktu. Çok korkmuştum ama paniklememem gerekiyordu.

   "Evet Jisung. Seçilmiş kişisin bu yüzden panikleme."

   Kendi kendime dalga geçiyordum. Anahtarımı, telefonumu ve biraz para alarak dışarıya çıktım. Sonrasında ise babamın iş yerine doğru ilerlemeye başladım. Garip bir şekilde etrafta kimse yoktu. Tedirgin hissetmem sebebiyle kenardan yürüyordum.

   Marketlerdeki tüm raflar boştu. Kimseyi de görmüyordum.

   Yavaş yavaş adım atarken insana ait olmayan bir çığlık sesi ile hemen arkama döndüm. Garip bir yaratık görmem ile tüylerim diken diken oldu. İnsandı ama değildi. Çığlık atarak koşuyordum. Bir yandan içimdeki korku sayesinde ağlıyordum.

   Açık bir bahçe kapısından içeriye girip kapıyı kapattım ve babamı aramaya çalıştım. Ama ellerim korkudan o kadar titriyordu ki yanlışlıkla Minho'nun telefon numarasını tuşladım. Minho ise uykulu sesi ile anında açmıştı.

   "Alo?"

   "Minho, senin evinin karşısındayım. Kapıyı hemen aç koşarak geliyorum."

   "Ama daha yatıyorum ki."

   "Daha önemli sorunumuz var."

   "Peki."

   Telefonu kapatıp sessizce bahçe duvarının üstüne nasıl çıkacağımı düşündüm. Biraz yüksekti ve bu beni korkutmuştu. Bir kaç sandalyeyi üst üste koyup duvara tırmandım ve Minho'nun kapıyı açmasını bekledim. Ne kadar korksam da burada ölemem.

   Ses geldiğinde kapıyı açtığını anladım. Bahçe duvarı yüksekti. Etrafıma bakınıp aniden atladım ve küçük bir çığlık attım. Ama sanki biraz büyük bir çığlıktı. Ayağım burkulmuştu. Harika. Ayak seslerini duydum ve topallayarak koşmaya çalıştım ama canım çok acıyordu. Birisi hızlıca elimden tutup kapıya doğru koştu. Can acısı ile avazım çıktığı kadar bağırıyordum ama fazla kafaya takmıyor gibiydi. Kapıdan girdiğimizde beni bıraktı ve kapıyı kilitleyip saçını düzeltti.

   "Kimsiniz?"

   "Teşekkür etmen gerekmez mi?"

   "Yabancılara güvenemem."

   "Seni dışarıya bırakmamı istemezsin umarım."

   "Sen olmadan kurtulabilirdim."

   "Adım Hwang Hyunjin, Han Jisung teşekkür et hadi."

   "Beni nereden tanıyorsun?"

   "Okulun kütüphane kulübündesin."

   "Anladım. Teşekkür ederim."

   "Minnettar olmalısın."

   "Çattık."

   Daha fazla rezil olmamak için merdivenleri çıkmaya çalıştım ama ilerleyemiyordum. Benden hızlı çıkıyordu. Arkamdaki varlıkların sesi artıyordu ve bu beni korkutuyordu. Çok korkuyorum.

   "Hyunjin dur."

   "Korkuyor musun?"

   "Sana minnettarım."

   Anlamış gözlerle yanıma geldi ve kolumu kendi omzuna atarak bana yardım etti.

   Minho'nun dairesine vardığımız zaman kendimi içeriye attım ve kanepeye uzandım. Minho elinde tepsi ile üç bardak su getirmişti. Sonra tedirgin bir şekilde konuşmaya başladı.

  "Evde kimse yok. Aynada yansımam da yok. Daha kötüsü neden yaratıklar var?"

  Korkuyla yerimden sıçradım ve konuştum.

  "Ne yaratığı? Bunlar sadece kurgulardan ibaret. Onlar başka bir şey olmalı."

  "Aynı şey Jisung."

  Bu Hyunjin'e ısınamadım.

  "Minho, Jisung korkuyorum demiyor, fark ettin mi?"

  Hyunjin'e karşı bir ön yargım oluştu. Beni sinir ediyor.

  "Minho, ilk yardım malzemelerin var mı?"

  "Var ama yapmasını bilmiyorum."

  "Getirir misin?"

  Minho kafa salladı ve başka odaya geçti. Ben kanepede oturur pozisyonda iken Hyunjin gelip önümde eğildi ve ayak bileğime dokundu. Hızlıca kendimi çektim.

   "Ne yapıyorsun?!"

   "Tedavi etmeme izin vermezsen böyle yaşayamazsın."

   Ayağımı yavaşça yere koydum ve bekledim. Minho malzemeleri getirip Hyunjin'in yanına koydu. Önce yaralarımı temizledi ve ayağımı sardı. İşi bitince ayağa kalktı ve yüzüme alaycı bir şekilde baktı.

   "Yine bana borçlusun Han Jisung."

   Sinirden kendi kendimi yiyordum ama bir şey diyemedim.

   "Teşekkürler."

   Minho oturdu ve konuşmaya başladı. Yine.

   "Bu şekilde kalamayız. Dışarıya çıkıp yiyecek bir şeyler bulmamız lazım. Bizim evde kalmamıştı. Ayrıca kendimizi savunmamız gerekiyor. Bence onlar zombi. Öyle gözüküyorlar. İnsan görürsek de onları yanımıza alırız. Başka çaremiz yok."

   İçimden ağlamak geliyordu ama yapamadım. Ailemi şimdiden özledim. Ne kadar tehlikelidir ki? Gidip Jeongin'i yatılı okulundan almalıyım. Yalnızlıktan korkar o.

Son Nefesler /Han Jisung/✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin