11.bölüm

43 9 41
                                    

 
   "Üzülmüyor musun Minho? Yani hayatının böyle geçmesine."

   "Hayat hayallerim gibi olsa hayatım olmazdı."

     Haklı. Düşünüyorum da hayaller de gerçekler de benim değil miydi? Hayallerimi ve gerçeklerimi ben yaşıyordum. O zaman onlar da benim hayatımın parçası olmaz mıydı?

   "Hayallerimiz hayatımızın parçası değil mi?"

   "İmkansız hayaller hayatını elinden alır."

   "Hiç hayal kurmadın mı?"

   "Zaten o yüzden hayal kırıklığı yaşamaz mısın?"

   Cevap vermeden uyuyan Seungmin ve Jeongin'e baktım. Benim de bir hayalim var. Ölmemek. Jeongin'i yalnız bırakmamak. Benim hayalim hayatımı alacak. Her türlü öleceğim. Minho haklı. Benim hayatım böyle. Hayallerimi bırakmalıyım.

   Yeniden yüzümü Minho ve diğerlerine döndüm. Hyunjin konuştu.

   "Çok acıklı bir an ama moralinizi bozmayın. Jisung sen de anlat hadi."

   "Olur ama önce yiyecek bir şeyler bulmalıyız. Seungmin çok aç gibi duruyor."

   "Nereden anladın?"

   "Hislerim güçlüdür ondan."

   Hyunjin ayağa kalktı.

    "Jisung ile gidelim. Dışarısı çok tehlikeli. Siz küçüklere bakarsınız."

    Kabul ettim. Hazırlanıp beraber dışarıya çıktık ve kenardan sessizce yürümeye başladık.

     "Sarmaşık, bana baksana."

     "Efendim?"

     "Yolu biliyor musun?"

     "İki mahalle ötede var bir tane dükkan."

    Cevap vereceğim sırada sağ ayak bileğimde bir sıcaklık hissettim. Küçük bir çığlık atıp ellerimi ağzıma bastırdım ve ses çıkarmamaya çalıştım ama ayak bileğim yanıyordu.

     "Lanet olsun."

   Hyunjin ağzıma bir sarmaşık geçirip inugamiyi hızla çekti ve kafasını patlattı. Bileğime hemen sarmaşık dolayarak elimden tuttu.

    "Koş!"

    Koşmaya çalışıyordum ama acıdan çığlık atıyordum ya da çalışıyordum. Ona yardım edemiyorum. Korkum gücümü kullanmaya engel oluyor.

   Ara sokaklardan birine girdik. Ne yazık ki  burada da zombiler vardı. Bir an Hyunjin'in önündeki yol ikiye ayrıldı ve içinden inugamilerin büyümüş hali çıktı. Hyunjin arkasına döndü ama arkadan da geliyordu. Bir apartman kapısı açıktı. Oraya girdik. Kapıyı kilitledi ve sarmaşıklarla bağlayıp önümden ilerledi.

    "Eğer bir şey çıkarsa onu öldüreceğim. Bağırmayacağından emin olduğun an ağzındaki sarmaşığı çıkar."

   Kafa salladım ve hızlıca çıkmaya başladık. Bir iki zombi öldürmüştü bile. Tam o sırada apartman kapısı açıldı ve zombiler yukarıya gelmeye başladı. Ayak sesleri geliyor. Arkama döndüm ve her yeri dondurmaya başladım. Hyunjin yeniden elimden tuttu.

    "Çatıya çıkıyoruz!"

    Koşarak çatıya çıktık ve kapıyı kilitledi. Ağzımdakini çıkardım.

    "Hyunjin şimdi ne olacak?"

    Apartmanın etrafına bakınıyordu.

    "Yükseklikten korkar mısın?"

    "Neden?"
  
    "Yanıma gel."

    Yanına gittim. Apartmanın bahçesinde küçük bir oda vardı. Dört tarafı çevrili ama sadece üstü açık bir şekildeydi.

     "Şimdi sakın korkma. Seni bu odaya atacağım. Bak samanlar ile kaplı. Canın acımaz."

     Kalbimin acıdığını hissediyordum. Kısık bir ses ile sordum.

     "Sen?"

    Sadece gülümsedi ama gözlerinin dolduğunu gördüm. Konuşurken sesi titriyordu. Bana yaklaşıp ağzıma bir tane daha sarmaşık geçirip arkamdan bağladı.

    "Bağırma sakın. Düşünce üstünü samanlarla kapat olur mu? Görmesinler seni."

     Beni kenara doğru itti. Zombiler çatının kapısını zorluyordu. Bana sıkıca sarıldı.

     "Buradan kaçamayız. Etrafta bir şey olsaydı oraya seni geçirebilirdim. Evet, küçükken örümcek adam olmak istedim."

     Söylediği şey ile göz bebeklerimin yerinden çıkacağını hissettim. Ağlıyordu.

    "Seni seviyorum Jisung. Umarım iyi bir abi oldum."

   Omuzlarımdan beni boşluğa attı. Havada mıydım? Evet. Çatıdan bana bakıyordu. Zombi sesleri geldi. Zombiler onu ısırmaya başlamış mıydı? Canı çok acıyacak mı?

   Abim mi? Abim... Abi...

  

      "Adın nedir?"

      "Jisung."

      "Bu çocuklar senden ne istiyor?"

      "Jeongin'in ucube olduğunu ve onu öldüreceklerini söylüyorlar. Korktum."

      Omzuma elini koydu.

      "Korkma Jisung. Jeongin'i hep korumalısın. Ne olursa olsun. Sen Jeongin'in abisi ol. Bende senin. Nasıl?"

      Şaşırmıştım. Bu iyi insanın burada ne işi vardı?


 
      O... O Hyunjin miydi? Gözümü açtım. Zombi sesleri ve Hyunjin'in çığlıkları.

      "Jisung! Ucube kardeşine baksana biraz!"

     "Ağzını topla aptal."

     "Onun gibi ucube olmak ister misin? Evime gel."

     Yüzüne yumruk indirdim ve vurmaya devam ettim. Durmadım. Sonra ise yüzü kan içinde kalınca ayağa kalkıp gülümsedim.

     "Ucube olmak ister misin? Doğru. Bazıları doğuştan öyle."

     Oradan çıktım. Omzuma dokundu.

     "Kardeşini koruyor musun?"

     "Evet."

     "Biliyordum Jisung."

  

      Ölüyor muydum? Sırtımda hafif bir acı hissettim. Son kalan gücümle üstümü kapattım ve gözlerimi kapadım.

      Jisung doğruyu söylemişti. Hyunjin ise yalan. Jisung, Hyunjin'i zombilere bıraktı. Hyunjin ise Jisung'u zombilere atmaktansa kurtarmak için apartmandan attı.

     Hikayemi anlatamadım. Öldün sarmaşık. Öldüm. Seni küçükken tanıdığımı hatırladım. Abim olduğunu. Nefes alamıyordum.

Son Nefesler /Han Jisung/✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin